31.12.2011

konuşu-yorum: Dedemin İnsanları

Cocuklu bir hayata adim attiktan sonraki gecen 2 senede esimle birlikte yalnizca 2 defa sinemaya gitme sansi yakalayabildik. Ilk gittigimiz film Avatar'di. Digeri ve burada bahsedecegim ise vizyona girisinin dorduncu gununde izledigimiz bir Cagan Irmak basyapiti olan "Dedemin Insanlari" filmi. Benim Cagan irmak filmleri ile tanismam "Babam ve Oglum" ile basladi. Bir gun bu film icin ayri bir yazi yazmayi planliyorum ama simdilik de bunun en iyi Turk filmleri arasinda kesinlikle ilk 3'te yer alacagini soylemek isterim. Daha sonra Issiz Adam, Ulak derken Cagan Irmak Turk sinemasina cok buyuk katkilar saglamaya basladi ve bir gun adi cok daha guclu bir sesle, cok daha saygili bir ifade ile anilacak, bundan hic suphe yok. Iste sahip oldugum bu dusuncelerle sadece bir Cagan Irmak filmi olmasi, ustune basrolu Cetin Tekindor'un canlandiriyor olmasi bile daha baska hic bir arayisa gerek duymadan bu filme gitmemize yetti de artti. Film mubadele doneminde Yunanistan'dan Turkiye'ye gocmek zorunda kalan bir ailenin dramini, hem goc esnasinda hem de Turkiye'de yillar gecmesine ragmen hala bir yabanci gibi dislanislarini anlatiyor. Bundan en cok rahatsiz olan ve ne oldugunu kavramakta zorlanan ailenin en kucugu (torun) ile ailenin reisinin (dede) ona hic hissettirmeden yol gosterisi anlatiliyor. Siyasi dusunceleri yuzunden ulkede gerceklesen darbeden ailenin nasibini almasi yurekleri burkacak bir bicimde ele alinmis. Hayatinin son demlerine bile gelse insanin cocukluk anilarini nasil bir hasret ve ozlemle hatirliyor olmasi da cok guzel islenmis. Cetin Tekindor oyunculugunda kendini asmis ve seyirciyi hayran birakiyor. Humeyra cok az sure ile oynamis olsa da yine cok etkili olmayi basarmis. Kucuk "Cagan"i canlandiran oyuncumuz icin de basarili bir performans sergiledigini soyleyebilirim. Her oyuncu rolunun hakkini fazlasiyla vermis ki bunda Cagan Irmak gibi bir yonetmenle calismanin performanslarini bir adim daha oteye tasimalarinda etkisinin buyuk oldugunu dusunuyorum. Eger hala izlemediyseniz bence sizlere cok guzel bir 2 saat yasatacak film, degerlendirin derim.

29.12.2011

konuşu-yorum: Bir milli piyango sacmaligi


Maalesef her yeni yil gelen ayni sacma haberi tekrar tekrar goruyoruz. Bazi isim yapmis piyango bayilerinin onunde uzun kuyruklar olusuyor ve insanlar paralari karsiliginda piyango bileti almak icin hic usenmeden, bir hic ugruna ziyan ettikleri zamanlarina acimadan saatlerce beklemeyi goze aliyorlar. Oysa bu bekleyisin altinda yatan sacmaligi ortaya dokmek icin oyle aman aman bir matematik bilgisine ihtiyac yok. Eger N sayida piyango bileti varsa ve siz bunlardan birine sahipseniz buyuk ikramiyenin size cikma olasiligi (eger birileri size sahte bir bilet satmamissa) 1/N dir. Biletinizi hangi sehirden, hangi bayiden aldiginizin zerre kadar onemi yoktur. Ha ruyaniza giren ak sakalli dedenin 'size evladim bak biletini su gun git suradan al' dedigi bir ruya gormus ve buna inanmissaniz orasini bilemem. Peki durum boyleyken neden Turk insani bu sacmaliga ortak oluyor ve hic hak etmedikleri halde bazi piyango bayilerine markalasma, unvan salma olanagi taniyor. Is o kadar ki istanbul'da unlenen piyango bayisi tutup Ankara'da zincir subesini acabiliyor. Sanki sattigi herhangi bir biletin buyuk ikramiyeyi kazanma olsailigi 1/N den daha buyuk olabilecekmis gibi. Umarim insanimiz artik bu sacmaliga bir son verir ve bizler de her yeni yil oncesi (sahsen beni izlerken bile utandiran) bu sacma kuyruk haberlerini izlemekten kurtuluruz. Lafi tum bileti olanlara sans dileyerek bitirelim, ama unutmayalim ihtimal ayni 1/N :)

24.12.2011

Patatesli Gül Böreği


Nihayet o gün geldi ve bloğumuzda ilk pisiri-yorum yazımı yayınlıyorum. Gecen aksam canim birdenbire patatesli börek çekti ve bunu duyan sevgili esim ertesi gün isten elinde hazır yufka ile çıkageldi. Sonra da hünerli elleri ile o benim canimin çok istediği patatesli böreği yaptı. Ben de sizlere simdi bu böreğin yapılışını anlatmaya çalışacağım. Tabii ki esimin yardımıyla : ) ilk olarak gerekli malzemelerden başlayalım.


·          3 adet hazır yufka
·          5-6 adet orta boy patates
·          1 adet yumurta
·          1 su bardağı sıvı yağ
·          1 su bardağı sut
·          1 adet büyük boy soğan
·          1 dolu yemek kaşığı salca
·          Çörekotu, Nane

Simdi gelelim böreğimizin yapılışına;

İlk olarak patateslerimizi haşlıyoruz ve sonrasında rendeliyoruz. Soğanımızı yemeklik doğruyoruz ve 1 su bardağı yağımızın yarısı ile pembeleşinceye kadar kavuruyoruz. Sonra üzerine salca ve isteğe göre nane ekleyerek karıştırıyoruz. Patateslerimizi de bu karışıma ilave ediyoruz. Ve 2-3 dakika kadar daha kavurduktan sonra ocağımızı kapatıyoruz. Böylece böreğimizin iç malzemesi hazır.

Yufkalara sürmek için derin bir kabin içerisinde 1 yumurta, 1 su bardağı sut ve iç hazırlamadan artırdığımız yarim su bardağı yağımızı karıştırıyoruz. Yufkaların her birini 4 eşit parçaya bölüyoruz. Hazırladığımız karışımı bir fırça yardımı ile her bir parçanın üzerine sürüyoruz. Sonra resimde de göreceğiniz üzere patates harcını yufkalara eşit biçimde yayıyoruz.


Sonrasında yufkanın geniş tarafından başlayarak içe doğru rulo halinde sarıyoruz. Bu defa da bir ip gibi olan rulomuzu bir ucundan tutarak spiral olacak şekilde kendi çevresinde kıvırıyoruz. Tüm bu spiral (gül) haline getirdiğimiz 12 adet yufkamızı yağlanmış fırın tepsisine diziyoruz.


Sonra kalan karışım böreklerin üzerine sürülür, çörekotu serpilir ve 200 °C ye ayarlanmış fırına verilir. üzerleri kızarmış börekleri fırından alabilir ve afiyetle yiyebilirsiniz. Önerim yanına güzel bir de çay demleyin.

Not: Yağ ve salca miktarı isteğe göre artırılabilir ya da azaltılabilir, nanenin yanında başka baharatlarda kullanılabilir.

18.12.2011

Mangal Sefası, Balgat


Diğer illerde durum nasıl bilmiyorum ama tüm Ankara'da yasayanların da malumu üzere şehrimizde mazisi belki de 3 yıldan daha eskiye gitmeyecek olan bir mangal restaurant furyası var. Mantar gibi türeyen bu mangalcıların ilk çıkış bölgeleri de Balgat semti. Açıkçası tüm bu şubelerin ayakta kalması imkansız, daha az bir ihtimal olsa da belki zamanla insanlar bu konseptten sıkılacak ama ben su an için bu mangalcı furyasından memnunum. Bir kere çok uygun olan fiyatları ile mahalle arası pidecilerden daha iyi bir hizmet sunarak fakir olan insanlarımız için de dışarı çıkabilme imkanı doğdu. Ayni şekilde ailesi başka şehirde olan üniversite öğrencilerine sonrasında bulaşık da bıraktırmayacak :) şekilde et ile beslenme alternatifi oluştu. Burada servis edilen köfte evde yapılana göre daha farklı (muhtemelen harcında ekmek kullanılmadığı için, daha çok İnegöl köfte tarzı) olusundan yine dışarı çıkmak için bir sebep oluyor. Mangal Sefası’nda kilo ile köfte, tavuk servis ediliyor. Ben şimdiye kadar tüm gidişlerimde hep köfte yedim. Köftenin kg fiyatı 32 TL. 500 gr köfte porsiyonuna yaklaşık 18-20 adet köfte geliyor. bu da 2 kişiyi doyurmak için yeterli bir miktar. Önden ikram olarak yeşil biber tursusu ve antep ezme geliyor. Köftenizi beklerken acili ikramlar açlığınızı bir derece daha artırıyor. Mangal Sefası’nın (ve bu hizmeti veren diğer mekanların) bir diğer güzelliği de çok uygun fiyata litre olarak kola ya da ayran servisleri. Açıkçası bu size bir kutu kola ya da ayranın yetmeyeceği durumlarda oldukça avantajlı bir teklif çünkü ayran ya da kola fark etmeksizin litre fiyatları sadece 3.75 TL. Mangal Sefası kendisi ile ayni sırada yer alan diğer mangalcılara göre biraz daha hoş ve güzel bir mekana sahip. Alt katında çocuklar için de bir oyun alanı mevcut. Daha güzel bir dekorasyona sahip ve aracınızı park etme derdinden sizi kurtaran vale hizmetleri de mevcut. Tatlı konusunda ise tek seçenek kaymaklı ekmek kadayıfı ki bu maalesef bana pek uymayan bir tatlı. İnternet sayfası için tıklayınız..

16.12.2011

Piano Plus, Bu defa Eğlence...


Daha önce Piano Plus’a eşimle birlikte bir hafta içi akşam yemeği için gidişimizi yine bu sayfada anlatmıştım. O yazıyı okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Geçtiğimiz hafta sonu ise arkadaşlarla birlikte 25-30 kişilik kalabalık bir grup olarak eğlenmeye gittik ve şimdi Piano Plus’ı bir de bu yönüyle anlatmaya çalışacağım. Öncelikle değinmek gerekirse hafta içi bir gitaristin çalması ve söylemesine dayalı bir müzik oluyordu. Haliyle çok kalabalık olmuyor ve bu da psikolojik olarak “madem yemeklerimizi de bitirdik e hadi o zaman yavaştan eve doğru yol alalım” durumuna yöneliyordu. Artıları da yok değil tabi, eğer bu bir iş yemeği, ya da bir sohbet ortamına ihtiyacınız varken ama o kadar da kuru olmasın derseniz bu tek gitar ya da piyano tam istediğiniz konsepti teşkil edebilir. Gel gelelim hafta sonuna, bir defa rezervasyon yaptırmamışsanız boş masa bulurum umudu ile şansınızı denemeye kalkmayın. Hafta sonları Piano’da “Kırık Plak” isimli bir grup sahne alıyor. Benim bulunduğum geceki işleyişi anlatacak olursam saat 8 gibi sahne alan grup yaklaşık 1 saat kadar enstrümantal müzik yapıyor. Daha çok eskilerden ve hafif müzik tadında ilerleyen bu sürenin ardından grubun solisti de olaya dahil oluyor. Kırık Plak gerçekten de çok yetenekli müzisyenlerden oluşan bir grup. Özellikle bir elemanları var ki piyano, gitar ve trompet olmak üzere 3 enstrümanı da hakkını vererek çaldığını söyleyebilirim. Diğer elamanların da aşağı kalır bir yanı yok. Grubun solisti sahnesine gerçekten çok hakim. Misafirler ile çok iyi bir diyalog ortamı kurarken söylenen şarkılara onları da eşlik ettirmesini ve böylece herkesin eğlenmesini sağlamayı iyi biliyor. Ses olarak ta gayet başarılı buldum. Gerek Türkçe gerekse İngilizce şarkıları güzel yorumluyor. Kısacası “Kırık Plak” işini profesyonelce yapan müzisyenlerden oluşmuş, kaliteli bir grup. Masalardan yemekler kalktıktan sonra gecenin de ilerleyen saatleri ile birlikte eğlencenin dozunu şarkılarla bir vites daha artırıyorlar. Mönü ve yemekler konusuna gelirsek, bizler kalabalık bir grup olarak gittiğimiz için öncesinden fix mönü anlaşması yapmıştık. Normalde böyle bir fix mönü uygulamaları var mı bilmiyorum. Buna göre ordövr tabağı+ara sıcak+ana yemek+3 adet alkollü ya da alkolsüz içki ve meyve tabağı için kişi başı 60 TL ödedik. Ordövr tabağına bir açıklamaya gerek olduğunu sanmıyorum. Ara sıcak olarak paçanga böreği geldi ki gerçekten çok güzeldi ve sıcak servis edilmesi de lezzetini bir kat daha artırdı. Yemek olarak karışık ızgara geldi (ki bu tip eğlence yerlerinde yemekten çok da fazla bir şey beklemezsiniz) ve masadaki herkesin beğenisini kazandı. Mönü incelendiğinde bizim fix mönü için ödediğimiz ücretin ne eksik ne de fazla olduğunu düşünüyorum. Yani eşinizle, sevilinizle, arkadaşınızla gittiğinizde de yeyip içtiğinize göre daha az ya da daha pahalı bir hesap ödemeniz mümkün.

12.12.2011

Kuki+ (Kahvaltı)


Geçtiğimiz Cumartesi sabahı bizim 2 yaşındaki küçük bey bizleri erkenden uyandırdı. Uykunun o müthiş cazibesine rağmen küçük bey’in hışmı ağır bastı ve mecburen kendimizi yorganın dışında buluverdik. Planda olmayan bu hafta sonu erken kalkış sonrasında eşim ve ben hemen bir plan yaparak kahvaltı için Çankaya Filistin Sokak’ta bulunan Kuki+’ın yoluna koyulduk. İlk olarak park durumundan bahsedeyim. Kuki+’ın önünde oraya özel ayrılmış bir park alanı yok. Yolun karşısına park etme şansınız var ama tabi yer bulabilirseniz. Biz günün erken saatleri nedeniyle şanslıydık ve aracımızı mekanın hemen karşısına park edebildik. Mekan bahçe ve salon olmak üzere çok farklı ve nezih olduğunu hissettirir şık bir dekorasyona sahip. Daha kapıdan girer girmez şef kıyafeti giymiş bir adamın kendisini çevreleyen geniş bir U masanın ortasından masada oturanlara öğretmen misali bir şeyler anlattığına tanık olduk. Çok geçmeden anladık ki aslında bu bir “pasta yapma/süsleme kursu”. Açıkçası bu olay bile farklı ve güzel bir atmosferin oluşmasına yardımcı olmuş. Eğer yakınlarına oturursanız kulak kabartıp dinleme, izleme şansınız da var. Kahvaltınızı beklerken ya da sonrasında çay/kahve keyfi yaparken keyifle okuyabileceğiniz dergileri mekanın bir köşesinde dizili halde sizleri bekliyor. İnanın bu çok büyük bir keyif fakat bir hevesle kaptığım otomobil dergisi benim okumamdan çok, “bak bu sarı araba benim olsun, şu kırmızı da senin” şeklindeki diyaloglarla bizim ufaklığı oyalama işlevi gördü. Kahvaltıya gelecek olursak, çift kişi için geniş bir tahta tepsi de peynir çeşitleri, zeytinyağı içerisinde siyah ve yeşil zeytinler, içinde soyulmuş bademler olan güzel bir bal tabağı, gözleme, bazlama, sosis ve patates kızartması, chery domates, salatalık ve çok güzel bir ceviz reçeli geliyor. Miktarlar gayet yeterli. Peynir çeşitleri içerisinde kötü yok. Çayı da güzel demlemişler. Yani sizin anlayacağınız harika bir hafta sonu kahvaltı keyfi yaşayabiliyorsunuz. Haa az daha unutacaktım, benim pek aram yoktur ama görüntüsü ve lezzeti (eşimin dediğine göre) ile de çok güzel sahanda yumurta da geliyor. Bu güzel kahvaltının bedeli ise belki biraz pahalı, kişi başı 22 TL. Kuki+ internet sayfası için buraya tıklayınız.

9.12.2011

konuşu-yorum: Türk Dizileri Neden Tutmuyor?

Sıkı bir dizi takipçisi değilimdir ama hafta içi çoğunlukla evcimen bir yaşantımız olduğu için kanal değiştirirken de olsa az biraz genel kültürüm vardır. Bilmiyorum sizler de fark ettiniz mi nedense bu sezon diziler tutmuyor ve daha çift haneli bölüm rakamlarına ulaşamadan final bölümlerini yapmak zorunda kalıyorlar. Hatta geçen sezonlardan çok iyi izleyici kitlesine sahip yapımlar bile bu yıl mecburi final bölümlerine hızla ilerlediler. Şöyle bir hafızamızı zorlarsak “Çok Güzel Hareketler Bunlar” ağır toplarının önemli bir kısmını kaybetmesi ve yerlerine alternatiflerini bulamaması sonucunda sürekli bir iniş grafiği izleyerek son buldu. Sezona iddialı başlayan ve  “Çok Güzel Hareketler Bunlar” ın iskelet kadrosunun başrollerini üstlendiği “Aşağı Yukarı Yemişlililer” de 7. bölümünü zor gördü. Benim 30 lu bölümlerinden itibaren izlemeye başladığım ve çok beğendiğim bir yapım olan “Geniş Aile” de maalesef tüm hikaye değişikliği çabalarına ve kadrosuna yeni isimler katmasına rağmen ekranlardan planlanandan önce silinmekten kurtulamadı. Bunun haricinde Halil Ergün’ün TRT deki dizisi, Nurgül Yeşilçay’ın bölüm başı rekor ücret aldığı dizi, Fahriye Evcen’in başrolünü oynadığı dizi benim ilk olarak aklıma gelenler (ama adlarını hatırlayamadığım J ). Sanırım burada en önemli etken sayıları artık çok fazla artan dizilerde seyircinin gerçekten her yönüyle (senaryosundan tutun da çekim detaylarına kadar) kaliteli yapımları görmek istemesi. Yıldız oyuncu isimleri ile de bu işin olmayacağı bu sezon anlaşılmış oldu. Örneğin geçen sezonun flaş yapımı “Muhteşem Yüzyıl” ın karşısına konularak ciddi bir başarı yakalayan “kuzey Güney” dizisinde Kıvanç Tatlıtuğ’un isminden çok sergilediği harika oyunculuğun etkisi var. Ama dizi genelinde bir kalite sunmayı başaramasaydı onun da tutunması mümkün olmayacaktı. “Geniş Aile” nin de bitmesiyle sanırım bu sezonun en büyük eksisi çok iyi bir komedi dizisinin olmayışı. Uzun süredir konuşulan Gülse Birsel’in yeni dizisi ile bu açığın kapanabileceğini düşünüyordum fakat nedense bu yapım da henüz başlamadı. Mahsun Kırmızıgül’ün “hayat Devam Ediyor” adlı dizisi için düşüncem ise iyi bir yapım fakat yine de beklentilerin altında kalacak. İşlediği konu gereği de çok uzun ömürlü olamayacağını düşünüyorum.

6.12.2011

Liva Pastanesi, Çukurambar

Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence Ankara’da ki Liva Pastanelerinin en iyisi Çukurambar şubesi diyebilirim. Zaten yıllar önce başlattığı pastane+yemek+brunch+çay saati kombinasyonunun çok iyi iş yapması nedeniyle geçtiğimiz yıl hemen karşısına MADO, biraz aşağısına ise pelit açıldı.
İlk olarak Liva’nın konumundan bahsedelim. Cadde üzerinde çok iyi bir yer tutmuş ve yan tarafında otopark olarak kullandıkları oldukça geniş bir alan mevcut. Aracınızla liva’nın önüne geldiğinizde sizi karşılayan valeler mevcut. Mekan 2 katlı ve oldukça geniş de bir açık alana sahip. Üst kat cam kenarlarının güzel de bir cadde manzarası var. Giriş bölümü aynı zamanda pastane alanı ve insanın ağzını sulandıracak harika görünümlü tatlılar, pastalar göz önünde. Benim gözlemlerime göre giriş katı daha kalabalık, üst kat ise daha sakin. Oturma alanları gayet hoş dekore edilmiş. Pasta ve tatlı konusunda kendisini kanıtlamış olan Liva, et konusunda da leziz ve güzel yemekler sunuyor. Karışık ızgara, fajita, tavuk şinitzel önerebileceklerim arasında. Canını istediğinde güzel karışık kumpirlerini de deneyebilirsiniz. Çok kalabalık olduğunda servis hızı biraz sekteye uğruyor. Ben henüz gitme fırsatı bulamadım fakat arkadaşlardan edindiğim bilgi brunch konusunda da iyi oldukları. Fiyatlar çok ucuz değil ama öyle gözünüzü korkutacak kadar pahalı da sayılmaz. Tabi bunu söylerken Ankara geneline göre değerlendirmeye çalışıyorum.. Mado ve Pelit ile o bölgeye rekabet gelmiş olması biz musteriler icin cok sevindirici bir gelisme.Liva internet sayfasi icin tiklayiniz.

5.12.2011

konuşu-yorum: Benyamin Sönmez

 
Bilmiyorum belki de benim cahilliğimden, adını ölümü sayesinde öğrendiğim büyük bir yetenek. 30 Kasım 2011 günü ayrıldı aramızdan hem de 28 yaşındaki bir bedene bir anda saplanan bir kalp ağrısı yüzünden. Olmuyor, olamıyor iste.. Bir türlü beceremiyoruz şu kıymet bilmeleri olum gelmeden. Simdi ben ve benim gibi onbinlercesi hem bugüne kadar dinleme, izleme şansına bile sahip olamadığımız için "büyük bir yeteneğe yazık olmuş" diyeceğiz, içimizde derinlerde de bir Türk’ün bizim o ölene kadar habersiz olduğumuz basarisi ile gururlanacağız. Fakat tek suçlu, hatta asil suçlu elbette bizler değiliz. Sen klasik müzik dinlemesen de ülkende bu iste bu denli yetenekli bir genç varsa ondan haberin olmalı, en azından ismi zikredildiğinde zihninde bir şey canlanmalı. Sağ olsun bizim medyamız geçecekleri çok küçük bir haberle, tanıtım programı ile Benyamin ve daha onun gibi nice olanları bizlere tanıtmaz, bahse girerim kendileri de tanımaz. Ama nedense sayelerinde yine hiç dinlemediğimiz hatta dinlemekten korktuğumuz seslere sahip isimleri istemesekte tanımama şansına sahip olamayız. Umarım bir gün birileri bu ülkede farklı düşünmeye başlarlar ve o farklı düşünecek birilerinin sayıları bu ülkeyi değiştirecek kadar çoğalır.
Benyamin için ise belki de son sözümüz, Allah rahmet eylesin, huzur içinde uyusun...


2.12.2011

Pizza Pizza


Öğrencilik yıllarımda İzmir’de tanışmıştım Pizza Pizza ile. Zaten ilk şubelerini de 1995 yılında İzmir Alsancak’ta açmışlar. İşte bundan sonrası tam bir başarı öyküsü. Çünkü İzmir Alsancak’ta, Ankara Kızılay’da ya da İstanbul Taksim’de açılan onlarca yüzlerce dükkan vardır. Dikiş tutturamayıp ta kapananlar zaten söz konusu değil fakat hadi gerçekten kazanan ve isim yapanları ele alalım. Bunlardan kaç tanesi şu anda tüm Türkiye’ye bir servis ağı genişletecek duruma gelebilmiştir. İşte Pizza Pizza’nın başarısı da tam bu noktan hareketle başlıyor. 1998 yılında cep harçlığımı çıkarmak için Alsancak’ta oturan zengin bir ailenin çocuğuna (yabancı bir aile fakat kökleri İzmir’e ait, Türkçe konuşulan bir ev ortamı) özel ders veriyordum. Yemek olayını da bazen ders öncesi, bazen ders sonrası (çoğunlukla da hem önce hem sonra J tam bir pizza bağımlısı olmuştum ve daha iyi bir alternatifte yoktu zaten) Kıbrıs Şehitleri Cad. de pizza ile hallediyordum. Tam da o yıl Kıbrıs Şehitleri’nde ilk şubesini açmış olan Pasaport Pizza (bir rivayete göre Pizza Pizza’dan koptuğu söylenir) Pizza Pizza ile ciddi bir rekabete girmişti ve Combo (Parça Pizza, patates, kola) mönülerinin fiyatları her iki pizzacıda da inanılmaz ucuzlamıştı. Öyle ki öğrencilik yıllarımda kaldığım Hoca Ahmet Yesevi Yurdu’nun (Buca) öğrenciye acımayan insafsız yemekhanesinin, en kötü ve adi malzemeleri kullanarak verdiği yemeğin yarı fiyatı belki daha da azına inmişti. Zaten biraz da bu sayede 2 saat verdiğim dersin hem öncesi hem sonrası pir Pizza Pizza, bir Pasaport Pizza’ya oturup bir üniversite öğrencisinin yapabileceği en iyi ziyafetin tadını çıkarabiliyordum. Pasaport Pizza’nın Pizza Pizza’dan kopma rivayeti sanırım doğru, çünkü pizza kaliteleri neredeyse aynıydı, biri ötekine tercih etmek çok zordu. Zaten bu da Pizza Pizza’nın Türkiye’ye Pasaport Pizza’dan daha hızlı yayılmasını ciddi bir başarı sayabileceğimiz durum analizlerinden biridir. Şu anda nasıldır bilmiyorum ama o zaman nereyse müşterinin 99% u parça pizzanın bulunduğu combo ya da buna ilave olarak sunulan “chicken nuggets” ların olduğu mönüyü tercih ederdi. O nedenle ne yalan söyleyeyim diğer çeşit pizzalar hakkında çok sağlıklı bir bilgiye sahip değilim. Parça pizza mantar, kaşar ve sosis den oluşuyor ve kalın pizza hamuru kullanılıyordu. Yoğun kalori ihtiyacı hisseden öğrenciler olarak üzerine bol ketçap ve mayonez kullanırdık. Uzun bir süre masalarda hardal da bulundurdular fakat talep olmayınca sonrasında kaldırılmıştı. Benim en sevdiğim olaylardan biri de yoğun acı sos dökerek daha keskin bir tat sağlamaktı. Hala masalarda acı sos bulunduruyorlar mıdır bilmiyorum. Çünkü o zaman ki mönü fiyatlarına göre pahalı bir kalem olduğunu söyleyebilirim. O zamanlar Kıbrıs Şehitleri’nde Pizza Pizza’nın 2, Pasaport Pizza’nın ise 1 şubesi vardı. Pasaport Cadde’nin sonlarına doğru yer alıyordu ve bu inanılmaz rekabet de ona yakın olan Pizza Pizza şubesi ile yaşanıyordu. O yüzden biz hiç üşenmez, Cadde’nin sonuna kadar yürürdük. Bundan sonra pizza Pizza İzmir içerisinde şubelerini çok hızlı artırmaya başladı. Bornova, Buca, Hatay, Alsancak’ın diğer bölgeleri derken bir ağ gibi kapladılar. Pasapor Pizza’da İzmir’i düşünecek olursak bir adım geriden takip ediyordu fakat olay zaten İzmir sınırlarının dışına çıkıldığında yaşandı. Pizza Pizza önce Ege’ye , sonra Akdeniz’in tatil yörelerine derken hızlı bir yayılma gösterdi. Daha yacvaş olsa da Pasaport Pizza’da buna ayak uydurmaya çalışıyor. Yanlışsam bağışlayın fakat hala Ankara’da bir Pasaport şubesi yok. Pizza Pizza ise başarılı başarısız denemelerinden sonra varlığını koruyor. Bence pizza severler her ikisine de büyük bir teşekkür borçlu çünkü hem bu lezzetin yayılmasında Pizza Hut, Dominos gibi yabancı rakiplerinden daha büyük bir katkı sundular, hem de pizza yemenin maddi değerini gerçekten aşağı çektiler. Bunu haricinde yapmak istediğim bir eleştiri ise hızlı büyürken kontrolün tam sağlanamadığı anlar da oldu. Benim için bir alışkanlık ve eskiyi hatırlamaya dönüşen Pizza Pizza’da yemek, çok kötü şubelerin ve İzmir’deki ile uzak yakın alakası olmayan pizzaların önüme gelmesine de yol açtı. Özellikle Denizli’deki bir Pizza Pizza’da hayatımın en kötü combo mönüsü önüme getirilmişti. Yine Ankara Kızılay şubesinde bir memnun ayrılırsam bir hayal kırıklığı yaşıyordum. Bir diğeri Eskişehi Pasaport Pizza'da yediğim kombo (bir rivayet; Pizza Pizza combo ismini Pasaport Pizza'nın kullanmasını yasaklatmıştı) mönüden yine hayal kırıklığı ile ayrılıyordum. Bunlar da düzeltilirse işte o zaman tam bir başarı gerçekleşmiş olacaktır.
Pizza Pizza için buradan, Pasaport Pizza için şuradan buyrunuz..
 

1.12.2011

konuşu-yorum: Türk Futbolunun Semih’lere, Burak’lara değil Umut’lara, Mehmet’lere, Arda’lara ihtiyacı var..

Galatasaray’ın 2000 yılında yaşattığı UEFA kupası sevinci, hemen sonrasında Galatasaray’ı bu zafere taşıyan Hagi’nin önderliğindeki Türk futbolculardan kurulu milli takımın Dünya 3. lüğü başarısından sonra futbolumuzun giderek zayıfladığını, diğer ülkelerin gelişen futboluna ayak uydurmakta zorlandığını sanırım hepimiz kabul ediyoruzdur. Hemen itiraz edenler olacaktır, 2008 Avrupa Şampiyonası’ndaki 3. lüğümüz ne peki diye. Orada gerçekten bir Türk mucizesi yaşandı bence. Hatırlayın gruptan bile kolay çıkamadıktan sonra son dakika golleri ile, geriden gelmelerle yarı finale kadar gidebildik. Şimdi şöyle bir düşünelim, bu bir turnuva değil de yine aynı takımların oluşturduğu bir lig usulü derecelendirme olsaydı bırakın 3. lüğü, 8. bile olamazdık. Tabi ki turnuvaların kendine has ayrı bir durumu vardır ve turnuva takımı olabilmekte yapılası çok kolay bir iş değildir. Misal turnuva takımına en iyi örnek Almanya’dır. Eleştirilirler, kötülenirler ama bir de bakmışsınız ki yarı finaldeler, finaldeler. Ne kadar kötüleseler de aynı Almanya için hiç kimse lig-turnuva karşılaştırmasında şaşılacak derecede bir başarı farkını beklemez.
Bilmiyorum aynı gözlemi sizler de yapıyor musunuz, Türk milli takımı ve kulüp takımlarımızın maçlarını izlerken futbolumuzun giderek zekadan da yoksun oynamaya başladığımız bir oyun haline döndüğünü görüyorum. 20-30 yıl öncesinin Türkiye futbolundaki gibi topu tehlikeli alandan uzaklaştırmak için hiç hesapsız ileri doğru dan dun vurulan topların bugünün Türkiye futbolunda yeniden ortaya çıktığını görüyoruz. Giderek soğukkanlılığını kaybeden ve kendine güvensiz futbolcuların sahada yer almaya başlamalarını izlemek gerçekten üzücü.
Konu başlığımıza gelecek olursak neden bu isimleri kullandığımı ve ne söylemek istediğim açıklamaya çalışayım. Semih Şentürk ismini kullandım çünkü yakın zaman öncesinde hem Fenerbahçe’de hem de milli takımımızda yıldızlaşmış ve herkes Semih neden ilk 11 oyuncusu değil de, Kezman, Guiza gibi büyük başarısızlıklara imza atmış oyuncuların bile yedeği diye sorgularken, Semih hiç bir rahatsızlık belirtisi göstermiyordu. Bütün Türkiye Semih’in yeteneğine ve zaten çok uzun olmayan genç futbolculuk yıllarına acır durumda ve Semih’in kesinlikle bir Avrupa kulübüne transfer olması gerektiğini savunurken Semih ara ara basına yansıyan açıklamalarında “Fenerbahçe’de mutlu olduğunu ve bir yere gitmek düşüncesinin olmadığını vurguluyordu.”
Geçen yıl yıldızı parlayan ve istikrarlı başarısını bu yılda devam ettiren Burak Yılmaz ise geçenlerde bir açıklama yapmış. “Eğer gideceksem Barcelona, Real Madrid ya da M. United gibi bir takıma gitmek isterim” diye. Maalesef şu an yerli golcü olarak en iyilerimizden biri de olsa, Burak’ın bahsi geçen bu takımlara transfer olması, olsa bile bu takımlarda forma giyebilmesi pek mümkün değil. Yani Burak bir anlamda hiç bir yere gitme niyetinde değilim diyor. Çünkü profesyonel bir futbolcu olarak bu gerçeği o bizden çok daha iyi biliyor.
Aynı davranışa sahip bu gibi isimlerin sayısını hiç de zor değil. Bense Türk futbolunun daha iyi yerlere gelebilmesinin (bu şu anki kötü futbolumuz için değil, en iyi olduğumuzda da geçerli olan bir düşüncemdi) Avrupa liglerine yapacağımız futbolcu ihracı ile gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Çünkü ancak bu şekilde gidenlerin yerlerine yenilerini koyma mecburiyetimiz bizi zorunlu bir motivasyona itecek, alt yapıda yer alan oyuncular için ise çok daha genç yaşlarda A takım formasına kavuşabilmek mümkün olacak, zamanla Dünya ve Avrupa basınının konuştuğu Türk futbolcuların arasında bir gün yer alabilmek çocuklarımızın hayalini süsleyecektir. Eğer bunu bir süreklilik haline getirebilirsek (çünkü UEFA başarısından sonra Hakan, Emre, Okan gitmişler fakat arkası gelmemişti) işte o zaman “70 milyonluk ülkeden çok iyi bir takım çıkaramıyoruz” klişesinin yerine Avrupa takımlarında top koşturan oyunculardan kurulu bir kaç tane çok iyi takım çıkarabilecek duruma geleceğiz. Bence hiç bir zaman eksik olmasınlar ve ülkelerinin formasını giymeye devam etsinler, şu anda bile milli takımımızı ayakta tutabilecek oyuncuların önemli bir kısmı başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yaşayan gurbetçilerimizin çocukları. Böyle bir avantajı hep çok iyi kullanalım fakat şunu da hiç bir zaman unutmayalım ki, onların bu denli iyi futbolcu olmalarında bizim hiç bir emeğimiz olmadı.
İşte bu nedenle, Burak’ın aksine Touluse’a giden Umut Bulut, illa da Real olsun diye tutturmayan ve Atletico Madrid ile La liga oynayan Arda, Valencia gibi yine bu ligin en iyilerinden birinde kendini ispat eden Mehmet Topal, Rusya’da (Avrupa liglerinin gerisinde olsa da bizden çok daha başarılılar) kendilerini ispat eden Gökdeniz ve Fatih Tekke hatta başkan değişikliği ile hayalleri yarım kalan ve son anda Marsilya transferi engellenen Servet (ve daha bir çok isim) gibi oyuncuların zihniyetinde oyunculara ihtiyacımız var. Türk futbolunun gelişimine katkı sağlayacak en önemli işlem maddelerinden bir tanesi de oyuncularımızı bu yönde destekleyecek medya ve kamuoyu bilinci geliştirmek olacaktır.

30.11.2011

Şanlı Ciğer

Emek’te Bişkek Caddesi ( eski 8. Cadde) üzerinde yer alan Şanlı Ciğer güzel oturma yerlerine sahip. Çok büyük olmayan mekanda 4-5 basamkalı bir merdiven ile yarısı daha yüksek bir platformda kalacak ve bu kısmın alt tarafı da mutfak ve lavabolar için ayrılmış şekilde bir alana sahip. Önden gelen antep ezme ortalama bir kalite tutturmuş diyebiliriz. Lavaş olabildiğince ince açılmış ve güzel pişirilmiş. Fakat 2 kişi oturmuşken 1 lavaş gelmesi çok hoş değil. İstediğinizde tabiki bir ikincisi hatta üçüncüsü gelecektir ama artık bunların bir müşteri isteğinden bir servis rutinine dönmesi gerekir diye düşünüyorum. Ben beyti kebap eşim ise karışık pide istemiştik. Pideyi gerçekten başarılı buldum. Malzemesi de gayet iyi seçilmişti. Beyti için kullanılan et de lezzetliydi fakat damağım beni yanıltmadıysa sıvı yağ (muhtemelen ayçiçek) kullanılarak hazırlanmış. Ve haliyle bu lezzet konusunda bir dezavantaj oluşturmuş. Bu önemli ayrıntı haricinde bir problem yoktu. Garson ile yaptığım konuşmadan ilginç de bir bilgi aldım. Şanlı Ciğer, Şanlı Edessa ve 63 Edessa bir zamanlar kardeşlerin işlettiği (sanırım Şanlı Edessa adı altında olsa gerek fakat o kısmından çok emin değilim) ortak restoranlarmış. Fakat sonra kopmalar yaşanmış. Eski yazımdan okumuşsanız hatırlarsınız, şu an için Şanlı Edessa açık ara önde. Sadece bu 3 restoran arasında değil Ankara’nın en iyilerinden olduğunu düşünüyorum. Fiyatlar konusuna gelirsek  bence hesaplı, beyti için mönü fiyatı 14 TL, karışık pide için ise 11 TL idi. Kola 3, ayran (büyük) ise 2,5 TL.  E tabi bu arada adı Şanlı Ciğer olan bu mekanda esasen ciğerin lezzet ve kalitesini konuşmak lazım, kısmetse o da başka bir sefere.

29.11.2011

Kavaklıdere KavClub, Ankara

Akyurt Kavaklıdere şarap üretim tesisleri bünyesinde konuşlu KavClub’ın çok güzel bir manzarası var. Bulunduğu hakim tepe nedeni ile çevresindeki bahçe, ağaçlık alan ve çok olmasa da serpiştirilmiş şekilde yeşil alanlar yemeğinizi yerken sizlere rahatlatıcı bir görüntü sunuyor. Açık alanda bir masada oturmuşsanız (ki soğuk, yağmur, kar gibi ciddi bir engel yok ise öyle yapın) özellikle yaz aylarında esen hafif rüzgar sanki dağda piknikteymişsiniz gibi bir atmosfer yaratıyor. Restoranın hemen yanında açık yüzme havuzu daha bulunuyor ve özellikle yaz aylarında Ankaralılara havuzda serinleme imkanı da sunuyor. Hatta arkadaşlarla toplanıp önce basketbol oynadıktan sonra kendinizi havuza atabilir, sağlam bir sporun üzerine de (ki iyice acıktığınızı düşünüyoruz) restoranda oturup güzel bir yemek ziyafeti yapabilirsiniz. KavClub mönüsünde steak den tutun pizzaya, tavuk etinden değişik makarnalara kadar bir çok alternatif mevcut. Bir Kavaklıdere işletmesi olduğu için de ne söylerseniz söyleyin önden küçük bir kadeh şarap ikram ediliyor. Ankara’nın kalabalık atmosferinden bunaldığınızda gelebileceğiniz bir mekan fakat şehre çok yakın değil. Şehir merkezinden hemen hemen 30-35 km uzaklıkta. Havaalanına giderken Ülker fabrikasının bulunduğu yerden Çankırı yoluna dönüyorsunuz ve yaklaşık bir 7-8 Km sonrasında sağ tarafta bulunuyor. Fiyatlar için hemen hemen şehirdeki muadilleri ile aynı diyebiliriz.
İnternet sitesi için tıklayınız..

28.11.2011

Konyalı Hacı Usta, Ankara



Malum Ankara’da Konya mutfağından lezzetler sunan bir çok farklı isim altında mekanlar mevcut. Farklı kalitelerde hizmet sunan bu mekanlardan oluşan geniş yelpazede Konyalı Hacı Usta’nın iyi bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. Ben zaman zaman Cevizlidere şubesine gitme şansı buluyorum. Özellikle etli ekmek ve bıçak arası tam da olması gerektiği gibi, Konya’daki orijinalinden farksız. Hiç bilmeyenler için belirtelim, normal pideye göre eni çok daha ince ve uzunca olan etli ekmek tabak yerine uzun bir tahta üzerinde ikram ediliyor. Bilirsiniz Konya mutfağında yağ önemli bir yer tutar. Çok uzun sunulan etli ekmeğin bir köşesinden başlarsınız ve siz diğer uca yetişemeden soğuma nedeniyle yağda katılaşma başlar. Bu nedenle küçük bir tavsiye; eğer mekana 2 kişi gitmişseniz garsondan rica edin, önce gelen bir taneyi 2 kişi 2 farklı uçtan başlayarak bitirin ve hemen akabinde diğeri gelsin. Böylece soğutmadan ve lezzet kaybı yaşamadan afiyetle yiyebilirsiniz. Eğer tek başınıza gidecekseniz hızlı yemekten başka çareniz yok. Ama dikkat edin midenizi yormayın ;)

22.11.2011

Suchico


Bu yazımızda uzak doğu lokantası konusunda ülkemiz için geçmişteki bazı bireysel başarısız denemelerin ardından ciddi bir franchise sistemi ve çok sayıda şube ile bu işe girişmiş bir başarı öyküsü var. Adı da: Suchico.. ilk olarak 1997 yılında boy gösteren Suchico’nun şu anda 3 büyük İstanbul, Ankara, İzmir’in yanı sıra Antalya ve kıbrıs’ta da şubeleri bulunmakta. Ben Ankara GOP şubesine eşim ile birlikte gitmiştim. Arjantin ve nenehatun Caddelerinin arasında kalan Attar Sokak’ta yer alıyor. Biraz kuytu köşede kalmış bir havası var, fakat hem iç hem dış alana sahip güzel bir mekan hazırlamışlar. Biz dışarıda oturmayı tercih etmiştik. Şimdi AVM’ler de açılan şubeler ile Suchico’ya ulaşım çok daha kolay oldu. Ayrıca bildiğim kadarıyla paket uygulaması da mevcut. Uzak doğu yemeklerini sevenlerin düşledikleri Çin, Japon ve Tai yemeklerini gerçek kalitede bulabilecekleri harika bir zincir Suchico tarafından oluşturulmuş durumda ve hızla büyüyor. En son İstinye’de bir şube açıldı. Acılı ekşili çorbayı bu tarzı sevenlere önerebilirim. Tabi acı konusunda hassasiyetiniz varsa bunu kesinlikle göz önünde bulundurmalısınız. Başlangıç favorilerim arasında tabii ki Çin böreği ve çıtır levrek, karides köfte ya da susamlı tavuk olabilir. Nedense salataları çok sevebileceğimi sanmadığımdan denemedim. Tavuk ve dana etinde bir çok seçenek mevcut. Fakat nedense Suchico benim zihnimde daha çok deniz mahsulleri ile örtüşen bir konsept oluşturmuş. Tatlı ekşi soslu karides güzel, çok farklı bir tat önyargısı olanlara zencefilli çıtır levrek olabilir. Suchi rolls olarak da bence California. İnternet sayfası için tıklayınız..

17.11.2011

Bursa İshakbey İskender, CEPA


Ankara Kentpark AVM’nin yemek katında yer alan Bursa İshakbey, sıralı dizilmiş yemek mekanlarından uzakta ve ayrı bir yerde konumlandırılmış. Kendi masa grubu ile hizmet veriyor. Daha çok iskender sevenlerin tercih ettiği mekanda farklı köfte ve tavuk menüleri de mevcut. Ama tabii ki mekan devamlılığını İskender konusundaki başarı çıtasına göre belirlemek zorunda. Bugüne kadar 2 kez Bursa İshakbey’de İskender yedim. Ve bu işin hakkını verdiklerini söyleyebilirim. Eğer çok büyük bir beklenti yapmazsanız ve canınız çok çektiyse künefe de isteyebilirsiniz. Aslında künefeleri pişirilme konusunda gayet usta ellerden çıktığını her yönüyle hissettiriyor. Fakat işte en can alıcı nokta olan kullanılan peynir kalitesi biraz vasat. Oturma yerleri güzel, servis hızlı, çalışanlar güler yüzlü. Daha önce Karacaoğlu hemen Kentpark’ın yanında yer alan ve görece daha çok ziyaretçiyi ağırlayan Cepa AVM’nin yemek katında daha iyi bir yerde konuşlanmış olmasına rağmen bilmediğim sebeplerden kapatmak zorunda kalmıştılar. Umarım Bursa İshakbey kalıcı olmayı başarır. Restoranın İstanbul ve Aksaray’da da şubeleri mevcut. İnternet sayfası için tıklayınız.

14.11.2011

Cafe Sade, Ankara


Bu yazımda sizlere çok harika bir mekandan bahsedeceğim ama ne yazık ki siz oraya gidemeyeceksiniz. Bunun sebebi ise bilmediğim bir nedenden ötürü mekanın kapanmış olması. Ankara Kızılay’daki Selanik Caddesini bilirsiniz. Meşrutiyet’ten Metropol Sinemasına gitmek için döndüğümüz sokak hani. İşte bu dönüşü yaptıktan sonra hemen bir kaç bina ileride “Cafe Sade” isminde çok şirin bir mekan vardı. Ne zamandır oradaydı bilemiyorum fakat sene 2007 idi ve eşimle henüz flört aşamasındaydık ve nerdeyse her akşam işten çıktığımızda Kızılay’da buluşurduk. Tabi ilk işimiz hemen güzel bir yer bulup akşam yemeğini halletmek olurdu. Bu nedenle de rutinden uzaklaşmak için her zaman bilmediğimiz başka başka mekanları denerdik. İşte Cafe Sade’yi de böyle keşfetmiştik. Uzunlamasına bir dikdörtgen alana sahip, sıra sıra dizili büyük toplar şeklinden lambaları olan, duvarı boydan boya geçen deri kaplamalı oturma alanı ile karşıda oturacak olanların da sandalyede oturdukları bir masa düzenine hakim, artık neredeyse tanışık olduğumuz düzgün, efendi garsonlar, çok da zor olmamasına rağmen bir çok mekanın beceremediği güzel müzik seçimini çok iyi yapan, çok kalabalık olmadıklarından emin olduğum mutfakta harikalar çıkaran bir ekibe sahip şirin bir mekandı Cafe Sade. Ben Ankara köftesine bayılırdım. Eşimin favorisi ise tavuk şinitzeldi. Tatlılardan da tiramisu işini çok iyi kıvırıyorlardı. Hele bir de bazlama üzerine yapılmış pizzaları vardı ki bir çok insan yakıştıramasa da çok iyi oluyordu. En çok gittiğimiz mekan olmuştu Cafe Sade. Hatta çoğu zaman soğuk Ankara kış günlerinde yemekten sonra ayrılmıyor, çayımızı kahvemizi de Cafe sade’de içiyor ve saatlerce zaman geçiyorduk. Tabi şimdi bir anlam ifade etmiyor ama fiyatları da o kadar iyiydi ki, şaşırıp kalıyorduk. Nedense çok kalabalık olamıyordu Cafe Sade. Kafamda canlanan resim, güzel bir hizmet vermek isteyen bir adam var. Her şeyi çok güzel ayarlamış, kurmuş. İnsanların mekanını keşfetmesini bekliyor ve bu arada da gerek fiyatları makul tutmak gerekse hizmet kalitesini aksatmamak için elinden geleni yapıyor fakat olmuyordu. Yeteri kadar insan keşfedemeyince Cafe Sade’yi bir gün bir yerden koptu ipler ve maalesef kapanmak zorunda kaldı.

11.11.2011

Karacaoğlu Et Lokantası


Esasında ilk olarak CEPA Alışveriş Merkezi’nde bulunan şubesine giderek tanışık olmuştuk Karacaoğlu Restoran ile. Hatta uzun yıllardır devam ettirdiğim ön yargımı burada kırarak Künefe tatlısını ilk kez yemiştim ve geride kalan senelerime hayıflanmıştım. CEPA’da en üst kat ve en köşede olması sebebiyle her ne kadar deniz göremesek de Ankara’da yemeğinizi yerken hoş bir manzara sunuyordu mekan. Kebapları, tatlıları, çalışanlarının tutumu da gayet hoş ve güzeldi. Ama nedendir bilemiyorum bu şubesi kapandı Karacaoğlu’nun. Aklıma gelen fast food un açık ara liderliğini ispatladığı AVM ler de belki de yeterli sürümü sağlayamadı. Bir fast food şubesine göre daha büyük bir mekan (malum ortak alan oturma yerinden faydalanamıyor ve müşterilerine daha iyi bir oturma alanı sağlamak zorundalar) işlettiklerinden belki kirasının yüksekliği de etkili olmuştur bu kapanış konusunda. Ama neyse ki hala gidilebilecek Karacaoğlu restoranımız mevcut. Söğütözü civarında eski adıyla Mesa (yenisinin telaffuzu hem zor hem bir garip: TOBB ETÜ) Hastanesinin az ilerisinde yer alıyor Karacaoğlu Restoran. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan mekanda isterseniz açık havada isterseniz kapalı ortamda oturabiliyorsunuz. Mekan dekorasyonu ve kullanılan masa sandalye kalitesi/şıklığı konusunda bir problem yok. Park yeri konusunda ise yol kenarlarını da hesaba katarsak aman aman bir sorun olacağını zannetmiyorum. İskender Kebap konusunda oldukça iyiler, hem eski CEPA şubesi hem de burası kendini bu konuda ispatladı. Gerek artık Ankara için bir marka olma yolunda ilerleyen baklavası, gerekse eski şubelerinde denediğim künefe ile şerbetli tatlı konusunda 10 puan alan Karacaoğlu’nun fırın sütlacı da bir harika. Ortaya isteyeceğiniz bir salata da parasını hak ediyor. 2011 Ramazan Ayı’nda maalesef ben gidememiştim fakat şirketimizden oldukça kalabalık bir grup iftar yemeğine gitmişlerdi ve Bakan Volkan Babacan’ın da o gün Karacaoğlu’nda iftar ediyor olmasına rağmen servis hızı ve hizmet kalitesinden herhangi bir ödün vermemişler. Gönül rahatlığı ile gidilebilecek bir mekan. Fiyatlar pahalı değil ve cebinizi yakmıyor.

5.11.2011

Şanlı Edessa


Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine gitmiştik Şanlı Edessa'ya. Kendisi ile yaptığımız konuşmayı kısaca özetleyecek olursam "Her defasında başka kebapçıları denemek istesem de yaptığım karsılaştırmada hep Şanlı Edessa daha ağır basıyor" demişti. Bu nedenle çok merak ederek esim ve o zaman henüz 18 aylık olan oğlumu da alarak bir aksam yemeği için Şanlı Edessa'nın yolunu tuttum. Hemen belirteyim daha eski olan ve bilinen şube Emek 8. Cadde de olan. Bir diğeri ise Kuğulu Park’ın içinde yer alıyor. Biz Emek 8. Cadde'deki şubeye gittik. Yeri çok zor sayılmaz Bosna Hersek Caddesi'nden 8. Cadde'ye (yeni adi Bişkek Cad.) döndükten sonra bastan saydığınızda solda kalan  5. sokağın köşe başında yer alıyor. Çok güzel dekore edilmiş bir mekan. Arabanızı valeye bırakıyorsunuz o bir şekilde cadde üzerinde sizin için park yeri buluyor. Lavabo ve tuvalet gerçekten çok temiz ve kaliteli bir seramik ile 5 yıldızlı otel lobilerininkini andırır bir tasarıma sahip. Gel gelelim yemeklere. Öncelikle arkadaşımın özellikle vurguladığı içli köfteyi denedim. Gerçekten de özellikle anlatılacak kadar var. Ezme ve lebeni ikram olarak geliyor. Cevizli kaşık salatayı denemenizi öneririm. Biz çok memnun kaldık. Ana yemek olarak ise kuzu fileto ile kuşbaşılı pide söyledik ve ikisi de kendi sınıfının en iyelerindendi diyebilirim. Özellikle ucuz-pahalı çok fazla mekanda karsınıza çıkabilecek kuşbaşılı pide için bir fark söz konusu ve yemeye değer. Kuzu eti de gerçekten lezizdi. Çalışanlar gerçekten çok sıcakkanlılar. Her zamanki adetleri midir bilmiyorum fakat restorandan ayrılırken bizim küçük beye bir tahtadan kukla fare oyuncak verdiler. Kalitesini düşünecek olursak fiyatlar için makul diyebiliriz. Fakat hatırladığım tatlı fiyatları sanki genele göre de daha yüksek kalmıştı. İnternet sayfalarına 
buradan ulaşabilirsiniz.

4.11.2011

Tevfik Kış Kebap, Pide ve Et Lokantası


Ülkemizin yetiştirdiği önemli güreşçilerimizden olan Tevfik Kış’ın Avrupa, Dünya ve olimpiyat şampiyonluklarının yanı sıra çok iyi hizmet veren bir de restoranı bulunmaktadır. Tevfik Kış’ın en önemli başarısı 26 yaşında iken 1960 Roma Olimpiyatları’nda kazanmış olduğu altın madalyadır. Bundan tam 10 yıl sonra da Ankara Ulus’ta kebapçılık işine girişmiştir. Farklı isimler ve ortaklar ile devam eden senelerden sonra 2001 yılında kendi ismini marka yapmış ve yoluna bu şekilde devam etmektedir. Ünlenmesine büyük katkıda bulunan Kızılay Karanfil Sokak’taki merkez şubesinden sonra yine Kızılay menekşe Sokak’ta bir şube daha açmış, sonrasında da İstanbul Metroport AVM deki şubesi ile Ankara dışına çıkmıştır. 
Ilk defa esimle flort donemimizde gitmistim Tevfik Kis'a. Esimin tavsiyesi uzerine de mantarli pide yemistim. Gercekten de en iddiali pideleri mantarli olanidir. Bunun yaninda mantar corbasi da cok basarilidir. Bu nedenlerden ne zamanTevfik Kis'a yolum dusse ya corbayi ya pideyi mantarli secerim. Simdiye kadar yolum hep Karanfil Sokak'taki merkez subesine dustu. O nedenle Menekse Sokak hakkinda yaniltici olmak istemem ama Karanfil Sokak her zaman icin cok kalabalik oluyor fakat yine de garsonlar ciddi bir kosusturmaca ile servisi aksatmamak icin ellerinden geleni yapiyorlar. Bu arada cok onemli bir eksiklikleri vardi "cay ikaraminda bulunmamak gibi" ki artik bu durumu da duzelttiler ve o guzel yemek sonrasinda iyi demlenmis bir bardak caydan da mahrum kalmiyorsunuz.Fiyatlar konusunda bilgi veren ve guzel sadelikte tasarlanmis internet sitelerine ulasmak icin tiklayiniz.  

3.11.2011

Hacıbaba Et Lokantası (Baklavacı Hacıbaba)

Hacıbaba dekorunu değiştirdikten sonra gerçekten iyi bir hava yakalamış. Çeyrek daire biçiminde sırt sırta vermiş deri koltuklar özellikle bizim gibi küçük çocuğu olanlar için çok iyi. Biz eşimle bizim küçük beyi aramıza almıştık, o da koltuk üzerinde ayakta dikilerek dörtlü çeyrek dairelerin ortasındaki alan yerleştirilmiş süs ağaçlarının yaprakları ile oynamıştı. Yine restoranın bir çok yerinde asılı plazma TV ler de oyalanmasında bir hayli işe yaramıştı. Yemek tarafına gelecek olursak asıl ününü baklavada yapmış olan Hacıbaba et ve kebap konusunda da çok iyi. Eşim başlangıç olarak içli köfte ben ise çiğ köfte istemiştik ve her ikisi de gayet güzel hazırlanmış ve lezzetliydi. Kebap olarak ise karışık ızgara ve beyti sarma hem kullanılan etin kalitesi hem de pişirilme şekli olarak bizleri memnun etti. Ortaya söylemiş olduğumuz salata da standartların üzerindeydi. Asıl ününü baklavaya borçlu dedik fakat maalesef Hacıbaba bu en iyi olduğu konuda biraz düşüş sergiliyor. Hacıbaba’ya gelmişken ne kadar doymuş olursak olalım baklava yemeden gitmek olmaz prensibiyle hareket ettik fakat porsiyon olarak masamıza gelen baklava daha önceleri kilo ile aldıklarımızdan daha düşük bir kalitedeydi. Fakat Hacıbaba’nın bu konuda uzun süreli bir problem yaşayacağını düşünmüyorum, sadece eskiye dönmesi yeterli olacaktır. Bir bilgi notu, Hacıbaba’da alkol bulunmuyor. Mekan içerisinde iş toplantılarına ev sahipliği yapacak biçimde dizayn edilmiş özel odalar bulunuyor. Muhtemelen mekana gelen devlet büyükleri de bu odalarda ağırlanıyorlardır. Hesap konusunda ise ne ucuz ne de pahalı diyebilirim. Belirtmek istediğim bir diğer nokta Ramazan iftarlarında her mekanda kaçınılmaz olan kalite düşüşünün Hacıbaba’da kendisini daha da bir hissettirdiğini bir çok arkadaşımdan duydum ve sırf bu nedenle bir iftar yemeği için cesaret edip gidemedim. Bu konuda da bir iyileştirme sağlanırsa Hacıbaba Ankara’nın en önde gelen et lokantalarından biri olacaktır. Bu arada mekan Mevlana Bulvarı (Konya Yolu) üzerinde yer alıyor ve otopark konusunda hiç problem yok diyebiliriz.

Çömlek, Çamlıca Tepesi, İstanbul


İstanbul Çamlıca Tepesi’nde yer alan Turistik Çamlıca Caddesi üzerinde yer alıyor Çömlek. Ailemle birlikte yaptığım bir İstanbul ziyaretimizde bir arkadaşım akşam yemeği için götürmüştü Çömlek’e. Biraz geç kaldığımız için dönen cam platform ile yavaş bir şekilde değişen manzaralı yerden masa kapmayı başaramadık. Fakat restoranın diğer bölümleri de güzel bir masa düzenine sahip diyebilirim. Çömlek sabahları kahvaltı da veriyor fakat insanlar daha çok Çömlek’in meşhur kuru fasulyesini yemek için geliyorlar. Bizlerin siparişleri de genel müşteri profiline uygun olarak kuru fasulye, pilav, turşu ve yoğurt olmuştu. Fasulyeler çok iri taneli ve hiç suyu kalmayacak şekilde pişirilmiş. Çok nefis bir tereyağı tadını her çatalınızda hissedebiliyorsunuz. Açıkçası Hüsrev’den de daha önce gittiğim bir mekan olduğundan benim için sıra dışı bir deneyim oldu diyebilirim. Çünkü tartışmasız bir kuru fasulye yemeğinin (ama burada bir parantez, öyle bizim çarşıda pazarda bulabileceğimiz bir fasulye cinsi değildi) bu kadar güzel yapılabileceğine şahit olmama ve hayatımdaki en iyi kuru fasulyeyi yememe sebep oldu Çömlek. Ve gözünüze az gibi görünen miktarla gerçekten doyuyorsunuz. Tabi tereyağı kokusundan/tadından rahatsız olanlar varsa dikkate almaları gereğini vurgulamak lazım. Ben ekmeğimi yemeğin suyuna şöyle bir bandıramazsam olmaz diyenler için de küçük bir uyarı. Pilav için ise ne kötü ne de iyi diyebilirim. Ama zaten Çömlek’in kuru fasulyesini yerken pek de pilav aramıyorsunuz. Böyle bir kalite, böylesine güzel ve özel bir mekan için ise fiyatlar gerçekten ucuz. Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız canınız kuru fasulye çektiğinde hiç düşünmeden gidebilirsiniz. Bir not daha sanırım Ramazan Ayı’nda sahurda da hizmet vermekteler.

2.11.2011

Amasra Canlı Balık (Mustafa Amca'nın Yeri)


Eşimin hamile olduğu yıl, hem otellerde her şey dahil hengamesini kaldıramayacağımızdan hem de Güney ile Ege’deki aşırı sıcaklar nedeniyle daha kısa ve daha yakına bir tatil planlamıştık. Önce Safranbolu ardından da Amasra’ya geçtik. Amasra’da Lütfiye Teyze’nin o denize bakan, şirin pembe pansiyonunda konaklamıştık. Amasra’ya ilk gelişimizdi ve açıkçası pek de bir araştırma yapmamıştık. O nedenle Pansiyonu işleten tatlı teyzemize “En iyi balığı nerede yiyebileceğimizi sorduk ve o da bize hiç tereddütsüz Mustafa Amca’nın Yeri”ni tarif etti. Mustafa Amca’nın yeri hemen denizin kıyısında, dalga seslerinin müthiş ahengi eşliğinde çok güzel bir yemek keyfi yaşanabilecek bir konuma sahip. Biz gittiğimizde hafta içi olması sebebi ile restoran çok kalabalık değildi. Ben bu durumu her zaman büyük bir avantaj olarak görmüşümdür. Ne yapıp edip aslında çok kalabalık olan mekanlara kalabalığın en az olacağı saat ve günleri tercih ederek gitmeli, böylece mekanın olası bir yoğunluk nedenli hizmet kalitesinin düşmesinden etkilenmemelidir. Tabi bu her zaman için mümkün olamayacak bir durum. Sipariş olarak ben barbun tava, eşim de istavrit tava söyledik. Balıklar günlük hatta saatlik. Biz yemeğimizi yerken de küçük bir balıkçı teknesi restorana yanaşıp tutmuş olduğu balıkları iletiyordu. Her iki balık da çok iyi pişirilmiş, çok lezzetliydiler. Ama sadece bu kadar değil, bizi asıl hayran bırakan masamıza gelen salatanın sunumu, içinde çok fazla sayıda kullanılmış farklı otlar ile müthiş lezzeti oldu. Acaba bu salatanın aynısını Ankara’da yapan bir yer var mıdır, eğer öyleyse sırf salata yemek için bile gidebilirim. Gelen hesap da yediğimiz içtiğimize kıyasla çok makuldü. Her yönüyle o kadar memnun kalmıştık ki ertesi gün dönüş yolculuğuna çıkmadan öğle yemeğimizi yine Mustafa Amca’nın Yeri’nde yedik ve öyle ayrıldık Amasra’dan. Ayrıca soğuk mezeler de oldukça başarılı. Bu arada Mustafa Amca restoranın kurucularından fakat artık yaşamıyor. Oğulları işletiyorlar ve mekanın bir diğer ismi de (hatta daha çok kullanılan) Amasra Canlı Balık. Çok güzel bir İnternet siteleri var, ulaşmak için tıklayabilirsiniz.

1.11.2011

Kukla Kebap, Balgat


Kukla Kebap Balgat Şubesi Ulus-Balgat dolmuşlarının Balgat’ın içinde yolcu topladıktan sonra Konya Yolu ‘na (Mevlana Bulvarı) çıktıkları arada yer alıyor. Adresi tam netleştirmek gerekirse Aliye Yahşi Kız meslek Lisesi’nin karşısında bulunuyor. Çankaya Üniversitesi’nde katıldığımız bir seminer sonrası öğle yemeği için gitmiştik arkadaşlarla. Biraz da belki öğle vakti olduğundan aracımıza park yeri bulmakta bir hayli zorlandık ve biraz ilerilerde bir sokak bulduktan sonra yürüdük. Otopark konusunda çok yeterli diyemeyeceğim, fakat akşam vakitlerinde bu kadar kötü olacağını sanmıyorum. Mekan dekorasyonunda ve temizliğinde göze çarpan herhangi bir nahoş durum yok. Aynı şekilde garsonlarda oldukça iyiler. Mekana özel olan kukla kebap sipariş ettik. Mekana özel diyorum fakat aslında İskender kebaba verdikleri özel biri isim. Fiyatı da piyasada yediğiniz İskender kebaplardan biraz daha pahalı. E böyle olunca biraz daha farklı bir tat bekliyorsunuz ama kendi adıma çok beğenmedim. Herhangi bir fark oluşturulamamış ve çok daha güzel İskender kebap yediğim mekanlar var. O konudaki performansları nasıldır bilmiyorum fakat mekanın aynı zamanda adını da almış olduğu çocuklara yönelik kukla gösterilerinin ehil bir kişi tarafından yapılıyorsa gerçekten fark yaratacağını düşünüyorum. Bu konuda tecrübe yaşamış olanlar varsa yazarlarsa sevinirim.

29.10.2011

Piano Plus Restaurant


Esimle birlikte evlilik yıl dönümlerimizden bir tanesini kutlamak için gitmiştik Piano+'a. Zaten mekanın dekorasyon ve tasarımını göz önünde bulunduracak olursak ve bir de canlı müzik yapıldığını belirtirsek "karnim açıktı, hadi girelim de şurada bir şeyler yiyelim" tarzı bir mekan olmadığını bastan söyleyelim. Mekan tasarımında ışıklar çok güzel kullanılmış. Rengarenk, değişen ve farklı bir atmosfer oluşturuyor. Piano+'in yerini tarif etmek çok kolay, kısaca Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'nun teras kati diyebiliriz. Türkocagı Caddesi'nde hemen yol üzerinde yer alıyor. Çalışanlar gerçekten çok iyi ve nezaket sahibiler. Canlı müzik ise biz hafta içi gitmiştik ve bir gitarist arkadaş vardı. Hem yabancı hem de Türkçe şarkıları gerçekten ustaca yorumladı. Sanırım hafta sonları biraz daha eğlenmeye donuk olarak grup sahne alıyor. Ayrıca bazı tarihlerde Alpay performansı seyredebileceğiniz bir mekan. Daha öncekilerden haberim olmamıştı fakat bir sonrakini kaçırmak istemem doğrusu. Yemek konusundaki değerlendirmeye gelecek olursak başlangıç olarak kalamar tava sonrasında ise ben kuzu sis, esim ise piliç pirzola tercih etmiştik. Kotu diyebileceğim bir şey yok, fakat yine de müşteri trafiği çok olan unlu bir kebapçı ile yarışabilmesi pek mümkün değil. Sonuç olarak daha ok eğlence ve özel gün kutlamalarına yönelik bir mekan olarak isletilen Piano+ yemek konusunda da bir basari yakalamış diyebiliriz. Alkollü ve canlı müzik olan bir mekan olarak düşünüldüğünde ise fiyatları gayet makul. Kuzu sis 20 TL, tavuk pirzola ise 16 TL idi. Bira için ise yerli 10 TL yabancı 13 TL gibi bir fiyat söz konusu. Bir kadeh kalecik karası ise 18 TL. Gayet hoş ve fiyat bilgilerini de içerir bir İnternet siteleri mevcut. Her zaman savunduğum bir durum da tüm mekanların fiyat bilgilerini (güncel tutmak kaydıyla) ve menilerindeki yemeklerin görselini de içeren güzel bir İnternet sitesi tüm müşteriler için faydalı olacaktır. İnternet sayfası için tiklayiniz..

28.10.2011

Yılmaz Burma Kadayıf


Adından da anlaşılacağı üzere burma kadayıf konusunda oldukça iddialı bir mekan Yılmaz Burma Kadayıf. Ankara genelinde 6 tane şubesi bulunmakta ve ev ve işyerlerine (kamu kurumları dahil) paket servis hizmeti sağlamakta. Ben evime en yakında olan Öveçler şubesinden alışveriş yapıyorum. Daha önce künefe yazımda belirttiğim üzere künefe konusunda da oldukça iyiler fakat kullandıkları peynirde bir istikrar yakalamaları onları künefe konusunda da zirveye taşıyacaktır. Burma kadayıfa dönecek olursak ben ilk alışverişimde en iyisi en pahalısıdır diyerek fıstıklı-kaymaklı burma kadayıflarını almıştım fakat özellikle kaymak tatlının kalitesini ve lezzetini on plana çıkarmasına biraz engel teşkil etmiş gibi geldi bana. Galiba burma kadayıf için en güzeli cevizli olanı. illa da fıstık derseniz kaymaksız olanını öneririm. Yılmaz Burma Kadayıf  İnternet sitesi için linke tiklayabilirsiniz.

25.10.2011

Yaş Pastalar..


Aslında tam bir tatlı düşkünü olan benim için yaş pasta en son sıralarda gelir. Fakat gerek doğum günü organizasyonları, gerekse düğün, davet gibi aktiviteler neticesinde de en çok tükettiklerimin başındadır. Kaliteli ve lezzetli yaş pasta bulmak ise çok da kolay değildir. O nedenle bu yazıyı yazmaya karar verdim ve paylaşımlarımız ile ortak bir fayda sağlayabileceğimizi umuyorum. Öncelikle belirtmeliyim ki Ankara’da yaşadığım için benden çıkacak bilgi Ankara merkezli, yaş pasta düşkünü olmadığım için de biraz kısıtlı bir bilgi olacaktır.
Oğlumuz geçenlerde 2. yaşını doldurdu. İlk doğum gününde “aman pasta kötü olmasın, yoksa kutlamamız rezil olur” haklı endişesi ile çok abartmıştık durumu. Nihayetinde Victoria pastanesinden Sünger Bob temalı çikolata fıstıklı bir pasta yaptırmıştık. Açıkçası özel gün pastası olduğundan ve Sünger Bob karakterini ortaya çıkarmak için kullanılmış olan o kadar boya ve şekerleme nedeni ile beklentimiz çok da büyük değildi. Fakat sonuç hepimiz için çok şaşırtıcı oldu. Pasta gerçekten güzeldi ve adet yerini bulsun diye yenmesi bir yana ikinci dilimi isteyenler olmuştu. Bu nedenle bu defa hiç zahmete girmedik ve bu sene için de yine çikolata fıstıklı ama bu defa oğlumuzun yükselen araba tutkusuna paralel “Şimşek McQueen” temalı çok güzel bir pasta siparişi verdik. Her şey geçen yılki gibi, pasta yine çok güzeldi, hatta bu defa kapış kapış gitti. Bu nedenle özel gün pastalarınız için Victoria Pastanesini gönül rahatlığıyla önerebilirim. Bir gün öncesinden sipariş veriyorsunuz ve tam sizin istediğiniz saatte kapınıza getiriyorlar. Ödemeyi de kapıda kredi kartınızla gerçekleştirebiliyorsunuz.
Şirket içinde yaptığımız doğum günü organizasyonlarında ise Etlik Liva pastanesini tercih ediyorduk. Fakat tüm uyarılarımıza rağmen kalite her defasında azalarak devam etti. Ve bir defasında artık ekşi bir pasta ile karşı karşıya kaldık. Şikayet ettik fakat hemen birini göndereceklerini söylemelerine rağmen ne gelen oldu ne de giden. Daha sonrasında ücretini almadan ikram pasta göndermeyi teklif ettiler fakat iş işten geçmişti bir kere. Bu olay sonrasında Mavi Tuna pastanesinden istemeye başladık ve şu ana kadar gayet güzel gidiyor. Aradaki fiyat farkı da cabası. Diğer liva şubelerinde durum nedir bilmiyorum fakat zaten isim sayesinde insanların biraz daha fazla ödemeyi kabul ettikleri bir durumu Etlik liva’nın çok daha iyi değerlendirmesi lazımdı. Ki şirketimizde doğum günü ya da başka bir kutlama vesilesi ile hafta da en az 3-4 pasta istendiğini düşünürsek çok güzel bir müşteriyi kaçırdılar.
Çukurambar’da yer alan Hüdaverdi Pastanesi de yine bu işi layıkıyla yapan yerlerden bir tanesi. Bir çok kez pastalarını yedim ve nahoş bir anım yok, genellikle beğendim. Özsüt’ün pastalarını da unutmamak lazım diye düşünüyorum. Özellikle profiterollü pastalarını çok beğeniyorum. Porsiyon olarak favorilerim arasında da çikolata fıstık ve kanaş ilk sıralarda diyebilirim. Yine Özsüt’ün Karaorman pastasını deneyebilirsiniz.
Sizlerin yaş pasta konusundaki tecrübelerini de bekliyorum..
 

24.10.2011

Çırağan Et Lokantası


Amatör ruh ile hem paylaşmak hem de zamanı değerlendirmek adına bir blog oluşturmaya başlayınca insan aklında hoş anılar bırakan daha eskiye de gidiyor. Sizlere Konya yolu üzerinde Fen lisesi kavşağında bulunan Çırağa Et Lokantası’ndan bahsedeceğim. 8 Ekim 2009 tarihinde, henüz Çırağan Et Lokantası’nın Hürriyet’in Pazar ekinde Türkiye’nin en iyi 10 kebapçısı listesinde yer bularak popülaritesinin tavan yapmasında önceydi. O tarihte eşim oğlumuza hamileydi ve doktor kontrolünden eve dönüyorduk. O zaman arabamızda olmadığından evimize yakın olan Çırağan Et Lokanta’sında bir yemek yiyelim,sonrasında da eve doğru kısa bir yürüyüş yapmış oluruz diyerek hafta içi saat 5 sıralarında henüz hiç bir hareketin başlamadığı ve garsonların da bir masa etrafında muhabbet halinde akşamki hengameyi bekledikleri bir anda daldık restorandan içeri. Bizim bir masaya yerleşmemizi takiben çok güzel seçilmiş Türk Sanat müziği şarkıları çalınmaya başladı. Hemen bir garson geldi ve siparişlerimizi aldı. Çırağan’ın özel ikramı olan tulum peyniri kelimenin tek anlamıyla harikaydı. Ben zaten tulum peyniri seven ve tüketen bir insanım ve orada yediğim peynir için şimdiye kadarkilerin en iyisi diyebilirim. Tulum peynirine önyargı ile yaklaşan ve gündelik yaşantımızda pek de tercih etmeyen eşim de çok sevdi. Yine çok lezzetli ve iştah açıcı balon ekmek ve tereyağı eşliğinde harika bir başlangıç oldu. Bunun hemen üzerine de kiremitte mantar ile devam ettik. Bir ara sıcak olarak en büyük favorilerimden olan kiremitte mantar da ana yemek öncesi bütünlüğünü pekiştirdi. Genelde farklı lezzetleri deneme alışkanlığımıza rağmen o gün eşim de ben de beyti istedik. Standartların gerçekten üzerinde, etin özenle seçildiği belliydi. Yanındaki közde soğan, turşu, bulgur pilavı ve salata ile tam bir ziyafetti. Söylediğim gibi çok büyük bir alan sahip restoranda bizden başka kimse yoktu ve normalde rahatsızlık verebilecek bu durum belki arka planda çalan harika şarkılarında tesiriyle bu defa özel hissetmemizi sağladı.
Biraz da doktor kontrolünden bahsetmek istiyorum. Doğum sancılarını gösteren NST cihazına göre daha doğum pek de yakın değildi. Öyle ki doktor ilk NST sonuçlarında hiç bir sancı hareketi göremeyince testin düzgün yapılamadığını düşünerek hemşireden ikinci bir kez yapmasını istemişti. Fakat sonuç aynıydı. 39+6’da idik ve doktor henüz doğum olayının pek yakın olmadığını söyleyerek en fazla 1 hafta bekleyerek sezaryen yapabiliriz demişti. Artık tamamen tesadüf müdür yoksa o çok güzel kebabın etkisiyle midir bilinmez bizim oğlan gece yarısı harekete geçti doktor kontrolünden daha 24 saat geçmemişken ertesi gün öğle saatlerinde gözlerini dünyaya açtı. J işte bu nedenle de Çırağan’ın ayrı bir yeri vardır bizde.
Çırağan’a gelince, otopark için arabayı valeye bırakıyorsunuz ve o da restoranın karşısındaki boş alana park ediyor. Kapalı mekan çok büyük, bununla birlikte Konya Yolu’nda yanından geçerken fark edemeyeceğiniz büyüklükte de açık alanları mevcut. Hafta sonları brunch imkanı da mevcut. Ayrıca hemen yanı başında Çırağan Düğün, Davet ve Balo salonu da yer almakta. Fiyatlara gelecek olursak yüksek gibi görünse de fiyat-kalite paralelinde değerlendirecek olursak gidilebilir. Fix menü fiyatlarını doğrudan görebilmek için linke tıklayabilirsiniz.

21.10.2011

Burger Story, Kentpark AVM


Ne zamandır arkadaşlardan methini duyuyordum Kentpark Burger Story’nin.. Geçenlerde malum biz Ankaralıların her hafta sonu için en birincil planını uygularken, sizin anlayacağınız o AVM senin bu AVM benim gezinirken esim ve çocuğum ile birlikte Kentpark AVM deki Burger Story'ye oturduk. Mekanın AVM içerisinde kalan bolumu oldukça sade ve değişik bir konsept olmuş. İnsanlar çoğunlukla dışarıda oturmayı tercih ediyorlar. Biz küçük çocuğumuz nedeniyle ve hava biraz da esintili olduğundan içeride oturmayı tercih ettik. Tahta masa ve sandalyelerde oturuyorsunuz.
E haliyle bir 15 dakika kadar falan beklemeniz gerekiyor, çünkü zincir bir burger restoranındakinden çok çok farklı hamburgerler bekliyor sizleri. Ben chopped steak esim de tavuk burger sipariş ettik. Gerçekten de önünüze gelen hamburger özenle yapıldığını hissettiriyor. Ve içindeki et daha ilk ısırığınızda kalitesini hissettiriyor. Ben özellikle chopped steak i  çok beğendim ve ilk kez gidecekseniz ve kararsız kalacak olursanız chopped steak denemenizi gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Esimin yemiş olduğu tavuk burgerde çok basariliydi. bunun haricinde gelen patates kızartmasına bizim ufaklık bayıldı, ketçap beraberinde  büyük çoğunluğunu yedi diyebilirim. Patatesler alıştığımız şekilde düz olarak değil burgu stilinde doğranmış.
Her şey iyi güzel fakat fiyatlara gelecek olursak biraz pahalı kaçıyor. Hamburgerlerin 15-20 TL civarında ve gerçekten doymak istiyorsanız 2 tanesi çok rahatlıkla yenilebilir. Bu şekilde kıyas yaptığımızda ise ayni rakama çok farklı yerde bir çok zengin alternatif bulunabilir. O nedenle öyle zincir olmuş burgercilere dadandığımız gibi olmanın biraz ötesinde. Fakat caniniz güzel bir hamburger çektiğinde ise hiç tereddütsüz gidilebilecek bir adres ortaya çıkmış olması gerçekten sevindirici.

18.10.2011

Hacı Şükrü, Konya

Konya'ya kadar gidipte tandır yememek olmaz. Bir is seyahati nedeniyle günübirlik Konya’dayız ve öğle yemeği için soluğu Hacı Şükrü'de alıyoruz. Belki Konyalı okurlar bizleri daha fazla aydınlatabilirler fakat şimdilik biz Konya'da tandırın 1 numarası olarak Hacı Şükrü’yü biliyoruz ve isi de sansa bırakmak istemiyoruz. Mekanda söyleyebileceğiniz en küçük porsiyon 100 gr ve fiyatı da 12 TL. Bizler adam başı 250 gr tandırımızı söylüyoruz.  Eğer çok acıkmışsanız aslında bu bile yetmiyor. Hemen uyaralım, siparişi verirken az yağlı olarak belirtmenizde fayda var çünkü isin usulü bu durumda dahi tabağınızda yeterli miktarda etin yağlı kısmından bulabiliyorsunuz. İçecekleri kutu kola ya da ayran olarak isteyebildiğiniz gibi ortaya sürahi ayran da isteyebiliyorsunuz. Hacı Şükrü gerçekten çok özel ve lezzetli bir kuzu eti kullanıyor ve yerken daha ne olduğunu anlamadan tabağınızın bittiğini fark ediyorsunuz.
Tatlı olarak ise tek bir seçenek var kadayıf. Açıkçası tatlı konusunda biraz daha emek sarf etmeleri gerektiğini söylemeliyim. Her ne kadar tatlı konusunda bir iddia sahibi olmamalarda öyle güzel bir yemeğin sonrasında insanin cani muhakkak tatlı istiyor. Bu nedenle çeşit olarak biraz daha alternatif sunabilirlerse çok daha güzel bir hizmet vermis olacaklar.

Hüsrev, Ankara


İlk ortaya çıkışları ve ünleri kuru fasulyedeki mahareti sayesindedir Hüsrev’in. Kendi sloganlarını verecek olursak “Dünyada Kuru Fasulyenin Efendisi” ler. Son yıllarda politikacıların ayaklarının çekmeleri ile eski popülaritesinden biraz uzaklaştı Hüsrev. Fakat burada bir durmak lazım, çünkü bu durum tamamıyla işin doğası gereği olan ve yemek-hizmet kalitesindeki herhangi bir düşüşe bağlı olmayan bir durum. Hüsrev yine aynı Hüsrev. Bilmeyenler için mekanın yerini tarif edecek olursak Osmanlı Caddesinde, arabanızla Çetin Emeç Bulvarından Türkocağı Caddesine döndükten sonra bu kavşaktaki trafik lambalarına 1 dersek 4. lambalardan sola doğru giriyorsunuz ve biraz ilerledikten sonra karşınıza çıkan ilk trafik lambasında hemen sağınızda Hüsrev lokantasını görüyorsunuz.
Yazımızın damağımızı ilgilendiren kısmına gelecek olursak Hüsrev kuru fasulye ile isim yapmış bir mekan. Olay ikinci kuşak fahri Hüsrev’in bir Erzurum seyahatinde ispir fasulyesindeki lezzeti keşfetmesi ve bunu baba memleketi Çayeli’ne taşıması ile başlar. Ünü kısa bir sürede yayılır Hüsrev’in pişirdiği fasulyenin. Sonrasında yazımızda bahsi geçen Ankara Hüsrev Lokantası 2000 yılında hizmet vermeye başlar. Gerçekten de kuru fasulye – pilav denilince birçoklarının burun kıvırdığı, işyerlerinde çıktığında bile insanların dışarıda yemeğe gittikleri bir mönü akla gelebilmektedir. Fakat Hüsrev’deki kuru fasulye gerçekten başka. Bir defa daha aşçı maharetini ortaya koymazdan önce bile daha iri ve daha leziz bir fasulyeden bahsettiğimizi hatırlatalım. Bir de hünerli eller devreye girince ortaya enfes bir yemek çıkıyor. Taneleri iri, suyu az, nefis tereyağını damağınızda hissettiren ve insanı her ne hikmetse çok çabuk doymaya sevk eden bir yemek. Tabii ki yanında pilavınız olacak. Orijinal bir içecek isteyenler için de Hüsrev’in kendi yaptıkları Yörük ayranı yanında çok güzel gider. Başlangıç içinse kara lahana sarmasını deneyebilirsiniz.
Her ne kadar ismini kuru fasulyeye borçlu olsa da Hüsrev mönüsündeki diğer sunumlarına da oldukça hakim. Örneğin köfte ızgaraları gerçekten çok güzel, gerek kullandıkları et gerekse pişirme teknikleri köfte olayına da uzak olmadıklarının kanıtı. Tüm bunların üzerine yiyeceğiniz bir üzeri bol fındık taneleriyle kaplı tel kadayıf ise aldığınız onca kaloriye “ama değdi be yaa!” dedirtiyor. Eğer kalorisi biraz daha az olsun derseniz yine iddialı bir fırın sütlaç tadabilirsiniz.
Bunun haricinde Hüsrev’de bulabilecekleriniz arasında karışık ızgara, kavurma, kuzu haşlama, güveç, zeytinyağlı taze fasulye-pırasa-enginar-bamya, patlıcan kızartma, mücver, piyaz gibi seçenekler mevcut. Mekanın açık alan kısmı da mevcut fakat şu soğuk Ankara günlerinde pek önermiyorum. Önünde otoparkı var, araç sayısı az olsa da bulunduğu lokasyonda aracınızı çevrede par edebileceğiniz uygun alanlar var.