29.10.2011

Piano Plus Restaurant


Esimle birlikte evlilik yıl dönümlerimizden bir tanesini kutlamak için gitmiştik Piano+'a. Zaten mekanın dekorasyon ve tasarımını göz önünde bulunduracak olursak ve bir de canlı müzik yapıldığını belirtirsek "karnim açıktı, hadi girelim de şurada bir şeyler yiyelim" tarzı bir mekan olmadığını bastan söyleyelim. Mekan tasarımında ışıklar çok güzel kullanılmış. Rengarenk, değişen ve farklı bir atmosfer oluşturuyor. Piano+'in yerini tarif etmek çok kolay, kısaca Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'nun teras kati diyebiliriz. Türkocagı Caddesi'nde hemen yol üzerinde yer alıyor. Çalışanlar gerçekten çok iyi ve nezaket sahibiler. Canlı müzik ise biz hafta içi gitmiştik ve bir gitarist arkadaş vardı. Hem yabancı hem de Türkçe şarkıları gerçekten ustaca yorumladı. Sanırım hafta sonları biraz daha eğlenmeye donuk olarak grup sahne alıyor. Ayrıca bazı tarihlerde Alpay performansı seyredebileceğiniz bir mekan. Daha öncekilerden haberim olmamıştı fakat bir sonrakini kaçırmak istemem doğrusu. Yemek konusundaki değerlendirmeye gelecek olursak başlangıç olarak kalamar tava sonrasında ise ben kuzu sis, esim ise piliç pirzola tercih etmiştik. Kotu diyebileceğim bir şey yok, fakat yine de müşteri trafiği çok olan unlu bir kebapçı ile yarışabilmesi pek mümkün değil. Sonuç olarak daha ok eğlence ve özel gün kutlamalarına yönelik bir mekan olarak isletilen Piano+ yemek konusunda da bir basari yakalamış diyebiliriz. Alkollü ve canlı müzik olan bir mekan olarak düşünüldüğünde ise fiyatları gayet makul. Kuzu sis 20 TL, tavuk pirzola ise 16 TL idi. Bira için ise yerli 10 TL yabancı 13 TL gibi bir fiyat söz konusu. Bir kadeh kalecik karası ise 18 TL. Gayet hoş ve fiyat bilgilerini de içerir bir İnternet siteleri mevcut. Her zaman savunduğum bir durum da tüm mekanların fiyat bilgilerini (güncel tutmak kaydıyla) ve menilerindeki yemeklerin görselini de içeren güzel bir İnternet sitesi tüm müşteriler için faydalı olacaktır. İnternet sayfası için tiklayiniz..

28.10.2011

Yılmaz Burma Kadayıf


Adından da anlaşılacağı üzere burma kadayıf konusunda oldukça iddialı bir mekan Yılmaz Burma Kadayıf. Ankara genelinde 6 tane şubesi bulunmakta ve ev ve işyerlerine (kamu kurumları dahil) paket servis hizmeti sağlamakta. Ben evime en yakında olan Öveçler şubesinden alışveriş yapıyorum. Daha önce künefe yazımda belirttiğim üzere künefe konusunda da oldukça iyiler fakat kullandıkları peynirde bir istikrar yakalamaları onları künefe konusunda da zirveye taşıyacaktır. Burma kadayıfa dönecek olursak ben ilk alışverişimde en iyisi en pahalısıdır diyerek fıstıklı-kaymaklı burma kadayıflarını almıştım fakat özellikle kaymak tatlının kalitesini ve lezzetini on plana çıkarmasına biraz engel teşkil etmiş gibi geldi bana. Galiba burma kadayıf için en güzeli cevizli olanı. illa da fıstık derseniz kaymaksız olanını öneririm. Yılmaz Burma Kadayıf  İnternet sitesi için linke tiklayabilirsiniz.

25.10.2011

Yaş Pastalar..


Aslında tam bir tatlı düşkünü olan benim için yaş pasta en son sıralarda gelir. Fakat gerek doğum günü organizasyonları, gerekse düğün, davet gibi aktiviteler neticesinde de en çok tükettiklerimin başındadır. Kaliteli ve lezzetli yaş pasta bulmak ise çok da kolay değildir. O nedenle bu yazıyı yazmaya karar verdim ve paylaşımlarımız ile ortak bir fayda sağlayabileceğimizi umuyorum. Öncelikle belirtmeliyim ki Ankara’da yaşadığım için benden çıkacak bilgi Ankara merkezli, yaş pasta düşkünü olmadığım için de biraz kısıtlı bir bilgi olacaktır.
Oğlumuz geçenlerde 2. yaşını doldurdu. İlk doğum gününde “aman pasta kötü olmasın, yoksa kutlamamız rezil olur” haklı endişesi ile çok abartmıştık durumu. Nihayetinde Victoria pastanesinden Sünger Bob temalı çikolata fıstıklı bir pasta yaptırmıştık. Açıkçası özel gün pastası olduğundan ve Sünger Bob karakterini ortaya çıkarmak için kullanılmış olan o kadar boya ve şekerleme nedeni ile beklentimiz çok da büyük değildi. Fakat sonuç hepimiz için çok şaşırtıcı oldu. Pasta gerçekten güzeldi ve adet yerini bulsun diye yenmesi bir yana ikinci dilimi isteyenler olmuştu. Bu nedenle bu defa hiç zahmete girmedik ve bu sene için de yine çikolata fıstıklı ama bu defa oğlumuzun yükselen araba tutkusuna paralel “Şimşek McQueen” temalı çok güzel bir pasta siparişi verdik. Her şey geçen yılki gibi, pasta yine çok güzeldi, hatta bu defa kapış kapış gitti. Bu nedenle özel gün pastalarınız için Victoria Pastanesini gönül rahatlığıyla önerebilirim. Bir gün öncesinden sipariş veriyorsunuz ve tam sizin istediğiniz saatte kapınıza getiriyorlar. Ödemeyi de kapıda kredi kartınızla gerçekleştirebiliyorsunuz.
Şirket içinde yaptığımız doğum günü organizasyonlarında ise Etlik Liva pastanesini tercih ediyorduk. Fakat tüm uyarılarımıza rağmen kalite her defasında azalarak devam etti. Ve bir defasında artık ekşi bir pasta ile karşı karşıya kaldık. Şikayet ettik fakat hemen birini göndereceklerini söylemelerine rağmen ne gelen oldu ne de giden. Daha sonrasında ücretini almadan ikram pasta göndermeyi teklif ettiler fakat iş işten geçmişti bir kere. Bu olay sonrasında Mavi Tuna pastanesinden istemeye başladık ve şu ana kadar gayet güzel gidiyor. Aradaki fiyat farkı da cabası. Diğer liva şubelerinde durum nedir bilmiyorum fakat zaten isim sayesinde insanların biraz daha fazla ödemeyi kabul ettikleri bir durumu Etlik liva’nın çok daha iyi değerlendirmesi lazımdı. Ki şirketimizde doğum günü ya da başka bir kutlama vesilesi ile hafta da en az 3-4 pasta istendiğini düşünürsek çok güzel bir müşteriyi kaçırdılar.
Çukurambar’da yer alan Hüdaverdi Pastanesi de yine bu işi layıkıyla yapan yerlerden bir tanesi. Bir çok kez pastalarını yedim ve nahoş bir anım yok, genellikle beğendim. Özsüt’ün pastalarını da unutmamak lazım diye düşünüyorum. Özellikle profiterollü pastalarını çok beğeniyorum. Porsiyon olarak favorilerim arasında da çikolata fıstık ve kanaş ilk sıralarda diyebilirim. Yine Özsüt’ün Karaorman pastasını deneyebilirsiniz.
Sizlerin yaş pasta konusundaki tecrübelerini de bekliyorum..
 

24.10.2011

Çırağan Et Lokantası


Amatör ruh ile hem paylaşmak hem de zamanı değerlendirmek adına bir blog oluşturmaya başlayınca insan aklında hoş anılar bırakan daha eskiye de gidiyor. Sizlere Konya yolu üzerinde Fen lisesi kavşağında bulunan Çırağa Et Lokantası’ndan bahsedeceğim. 8 Ekim 2009 tarihinde, henüz Çırağan Et Lokantası’nın Hürriyet’in Pazar ekinde Türkiye’nin en iyi 10 kebapçısı listesinde yer bularak popülaritesinin tavan yapmasında önceydi. O tarihte eşim oğlumuza hamileydi ve doktor kontrolünden eve dönüyorduk. O zaman arabamızda olmadığından evimize yakın olan Çırağan Et Lokanta’sında bir yemek yiyelim,sonrasında da eve doğru kısa bir yürüyüş yapmış oluruz diyerek hafta içi saat 5 sıralarında henüz hiç bir hareketin başlamadığı ve garsonların da bir masa etrafında muhabbet halinde akşamki hengameyi bekledikleri bir anda daldık restorandan içeri. Bizim bir masaya yerleşmemizi takiben çok güzel seçilmiş Türk Sanat müziği şarkıları çalınmaya başladı. Hemen bir garson geldi ve siparişlerimizi aldı. Çırağan’ın özel ikramı olan tulum peyniri kelimenin tek anlamıyla harikaydı. Ben zaten tulum peyniri seven ve tüketen bir insanım ve orada yediğim peynir için şimdiye kadarkilerin en iyisi diyebilirim. Tulum peynirine önyargı ile yaklaşan ve gündelik yaşantımızda pek de tercih etmeyen eşim de çok sevdi. Yine çok lezzetli ve iştah açıcı balon ekmek ve tereyağı eşliğinde harika bir başlangıç oldu. Bunun hemen üzerine de kiremitte mantar ile devam ettik. Bir ara sıcak olarak en büyük favorilerimden olan kiremitte mantar da ana yemek öncesi bütünlüğünü pekiştirdi. Genelde farklı lezzetleri deneme alışkanlığımıza rağmen o gün eşim de ben de beyti istedik. Standartların gerçekten üzerinde, etin özenle seçildiği belliydi. Yanındaki közde soğan, turşu, bulgur pilavı ve salata ile tam bir ziyafetti. Söylediğim gibi çok büyük bir alan sahip restoranda bizden başka kimse yoktu ve normalde rahatsızlık verebilecek bu durum belki arka planda çalan harika şarkılarında tesiriyle bu defa özel hissetmemizi sağladı.
Biraz da doktor kontrolünden bahsetmek istiyorum. Doğum sancılarını gösteren NST cihazına göre daha doğum pek de yakın değildi. Öyle ki doktor ilk NST sonuçlarında hiç bir sancı hareketi göremeyince testin düzgün yapılamadığını düşünerek hemşireden ikinci bir kez yapmasını istemişti. Fakat sonuç aynıydı. 39+6’da idik ve doktor henüz doğum olayının pek yakın olmadığını söyleyerek en fazla 1 hafta bekleyerek sezaryen yapabiliriz demişti. Artık tamamen tesadüf müdür yoksa o çok güzel kebabın etkisiyle midir bilinmez bizim oğlan gece yarısı harekete geçti doktor kontrolünden daha 24 saat geçmemişken ertesi gün öğle saatlerinde gözlerini dünyaya açtı. J işte bu nedenle de Çırağan’ın ayrı bir yeri vardır bizde.
Çırağan’a gelince, otopark için arabayı valeye bırakıyorsunuz ve o da restoranın karşısındaki boş alana park ediyor. Kapalı mekan çok büyük, bununla birlikte Konya Yolu’nda yanından geçerken fark edemeyeceğiniz büyüklükte de açık alanları mevcut. Hafta sonları brunch imkanı da mevcut. Ayrıca hemen yanı başında Çırağan Düğün, Davet ve Balo salonu da yer almakta. Fiyatlara gelecek olursak yüksek gibi görünse de fiyat-kalite paralelinde değerlendirecek olursak gidilebilir. Fix menü fiyatlarını doğrudan görebilmek için linke tıklayabilirsiniz.

21.10.2011

Burger Story, Kentpark AVM


Ne zamandır arkadaşlardan methini duyuyordum Kentpark Burger Story’nin.. Geçenlerde malum biz Ankaralıların her hafta sonu için en birincil planını uygularken, sizin anlayacağınız o AVM senin bu AVM benim gezinirken esim ve çocuğum ile birlikte Kentpark AVM deki Burger Story'ye oturduk. Mekanın AVM içerisinde kalan bolumu oldukça sade ve değişik bir konsept olmuş. İnsanlar çoğunlukla dışarıda oturmayı tercih ediyorlar. Biz küçük çocuğumuz nedeniyle ve hava biraz da esintili olduğundan içeride oturmayı tercih ettik. Tahta masa ve sandalyelerde oturuyorsunuz.
E haliyle bir 15 dakika kadar falan beklemeniz gerekiyor, çünkü zincir bir burger restoranındakinden çok çok farklı hamburgerler bekliyor sizleri. Ben chopped steak esim de tavuk burger sipariş ettik. Gerçekten de önünüze gelen hamburger özenle yapıldığını hissettiriyor. Ve içindeki et daha ilk ısırığınızda kalitesini hissettiriyor. Ben özellikle chopped steak i  çok beğendim ve ilk kez gidecekseniz ve kararsız kalacak olursanız chopped steak denemenizi gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Esimin yemiş olduğu tavuk burgerde çok basariliydi. bunun haricinde gelen patates kızartmasına bizim ufaklık bayıldı, ketçap beraberinde  büyük çoğunluğunu yedi diyebilirim. Patatesler alıştığımız şekilde düz olarak değil burgu stilinde doğranmış.
Her şey iyi güzel fakat fiyatlara gelecek olursak biraz pahalı kaçıyor. Hamburgerlerin 15-20 TL civarında ve gerçekten doymak istiyorsanız 2 tanesi çok rahatlıkla yenilebilir. Bu şekilde kıyas yaptığımızda ise ayni rakama çok farklı yerde bir çok zengin alternatif bulunabilir. O nedenle öyle zincir olmuş burgercilere dadandığımız gibi olmanın biraz ötesinde. Fakat caniniz güzel bir hamburger çektiğinde ise hiç tereddütsüz gidilebilecek bir adres ortaya çıkmış olması gerçekten sevindirici.

18.10.2011

Hacı Şükrü, Konya

Konya'ya kadar gidipte tandır yememek olmaz. Bir is seyahati nedeniyle günübirlik Konya’dayız ve öğle yemeği için soluğu Hacı Şükrü'de alıyoruz. Belki Konyalı okurlar bizleri daha fazla aydınlatabilirler fakat şimdilik biz Konya'da tandırın 1 numarası olarak Hacı Şükrü’yü biliyoruz ve isi de sansa bırakmak istemiyoruz. Mekanda söyleyebileceğiniz en küçük porsiyon 100 gr ve fiyatı da 12 TL. Bizler adam başı 250 gr tandırımızı söylüyoruz.  Eğer çok acıkmışsanız aslında bu bile yetmiyor. Hemen uyaralım, siparişi verirken az yağlı olarak belirtmenizde fayda var çünkü isin usulü bu durumda dahi tabağınızda yeterli miktarda etin yağlı kısmından bulabiliyorsunuz. İçecekleri kutu kola ya da ayran olarak isteyebildiğiniz gibi ortaya sürahi ayran da isteyebiliyorsunuz. Hacı Şükrü gerçekten çok özel ve lezzetli bir kuzu eti kullanıyor ve yerken daha ne olduğunu anlamadan tabağınızın bittiğini fark ediyorsunuz.
Tatlı olarak ise tek bir seçenek var kadayıf. Açıkçası tatlı konusunda biraz daha emek sarf etmeleri gerektiğini söylemeliyim. Her ne kadar tatlı konusunda bir iddia sahibi olmamalarda öyle güzel bir yemeğin sonrasında insanin cani muhakkak tatlı istiyor. Bu nedenle çeşit olarak biraz daha alternatif sunabilirlerse çok daha güzel bir hizmet vermis olacaklar.

Hüsrev, Ankara


İlk ortaya çıkışları ve ünleri kuru fasulyedeki mahareti sayesindedir Hüsrev’in. Kendi sloganlarını verecek olursak “Dünyada Kuru Fasulyenin Efendisi” ler. Son yıllarda politikacıların ayaklarının çekmeleri ile eski popülaritesinden biraz uzaklaştı Hüsrev. Fakat burada bir durmak lazım, çünkü bu durum tamamıyla işin doğası gereği olan ve yemek-hizmet kalitesindeki herhangi bir düşüşe bağlı olmayan bir durum. Hüsrev yine aynı Hüsrev. Bilmeyenler için mekanın yerini tarif edecek olursak Osmanlı Caddesinde, arabanızla Çetin Emeç Bulvarından Türkocağı Caddesine döndükten sonra bu kavşaktaki trafik lambalarına 1 dersek 4. lambalardan sola doğru giriyorsunuz ve biraz ilerledikten sonra karşınıza çıkan ilk trafik lambasında hemen sağınızda Hüsrev lokantasını görüyorsunuz.
Yazımızın damağımızı ilgilendiren kısmına gelecek olursak Hüsrev kuru fasulye ile isim yapmış bir mekan. Olay ikinci kuşak fahri Hüsrev’in bir Erzurum seyahatinde ispir fasulyesindeki lezzeti keşfetmesi ve bunu baba memleketi Çayeli’ne taşıması ile başlar. Ünü kısa bir sürede yayılır Hüsrev’in pişirdiği fasulyenin. Sonrasında yazımızda bahsi geçen Ankara Hüsrev Lokantası 2000 yılında hizmet vermeye başlar. Gerçekten de kuru fasulye – pilav denilince birçoklarının burun kıvırdığı, işyerlerinde çıktığında bile insanların dışarıda yemeğe gittikleri bir mönü akla gelebilmektedir. Fakat Hüsrev’deki kuru fasulye gerçekten başka. Bir defa daha aşçı maharetini ortaya koymazdan önce bile daha iri ve daha leziz bir fasulyeden bahsettiğimizi hatırlatalım. Bir de hünerli eller devreye girince ortaya enfes bir yemek çıkıyor. Taneleri iri, suyu az, nefis tereyağını damağınızda hissettiren ve insanı her ne hikmetse çok çabuk doymaya sevk eden bir yemek. Tabii ki yanında pilavınız olacak. Orijinal bir içecek isteyenler için de Hüsrev’in kendi yaptıkları Yörük ayranı yanında çok güzel gider. Başlangıç içinse kara lahana sarmasını deneyebilirsiniz.
Her ne kadar ismini kuru fasulyeye borçlu olsa da Hüsrev mönüsündeki diğer sunumlarına da oldukça hakim. Örneğin köfte ızgaraları gerçekten çok güzel, gerek kullandıkları et gerekse pişirme teknikleri köfte olayına da uzak olmadıklarının kanıtı. Tüm bunların üzerine yiyeceğiniz bir üzeri bol fındık taneleriyle kaplı tel kadayıf ise aldığınız onca kaloriye “ama değdi be yaa!” dedirtiyor. Eğer kalorisi biraz daha az olsun derseniz yine iddialı bir fırın sütlaç tadabilirsiniz.
Bunun haricinde Hüsrev’de bulabilecekleriniz arasında karışık ızgara, kavurma, kuzu haşlama, güveç, zeytinyağlı taze fasulye-pırasa-enginar-bamya, patlıcan kızartma, mücver, piyaz gibi seçenekler mevcut. Mekanın açık alan kısmı da mevcut fakat şu soğuk Ankara günlerinde pek önermiyorum. Önünde otoparkı var, araç sayısı az olsa da bulunduğu lokasyonda aracınızı çevrede par edebileceğiniz uygun alanlar var.

17.10.2011

Kunafah ya da biz nasil diyoruz: Künefe


Orta Doğu`ya ait bir tatlı olarak kabul edilen künefe ülkemizdeki anavatanı Hatay olarak bilinir. Bunun haricinde Mersin, Adana, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin'de de yapılır. Arapça’daki isimleri kanafeh ve kunafah seklindedir. Tam olarak çıkış noktasının neresi olduğu kesin bilinmese de bahsedilen zamandaki coğrafyayı gözümüzün önüne getirecek olursak künefenin bir Osmanlı tatlısı olduğunda şüphe yoktur.
Künefe iki katman kadayıfın arasına özel bir tuzsuz peynir konularak pişirilmesi ve üzerine seker şerbeti dökülmesi esasına dayanır. Aslında künefede en kritik olay kullanılan peynirin kalitesidir. Eğer iyi bir peynir kullanılmamışsa diğer her şey kitaba göre harfiyen yapılmış bile olsa ortaya leziz bir künefe çıkması mümkün değildir. Tabi pişirme kıvamını ayarlayamayarak güzel bir peyniri de hiç etmek mümkündür.
Açıkçası benim künefeyi keşfetmem biraz zaman aldı. Nedenini bilmiyorum fakat hep sevmeyeceğim bir tatlı olduğunu düşünürdüm. Sanırım peynirin şerbetli bir tatlıya yakışacağına inanmıyordum. Bu nedenle de Ankara dışında künefe yemediğimi itiraf etmeliyim. O nedenle bu makalenin tamamlanması ancak sizlerden gelen Türkiye’nin en iddialı künefe adresleri ile tamam olacaktır.
Ankara deneyimlerime gelecek olursak Yılmaz Burma Kadayıf`in (Öveçler bana yakın olduğu için bu şubeden bahsediyorum) bu isi iyi yaptığını düşünüyorum. Ayrıca masanıza verilen sinirsiz dövülmüş antep fıstığı sayesinde bol fıstıklı sevenler kaşık kaşık götürebilirler. Sadece dediğimiz olay bazen peynirleri kalite düşüşüne yol açabiliyor. Bunun haricinde Kentpark AVM de yer alan Ishakbey İskender`de güzel künefe servis eden mekanlardan diyebilirim.


konuşu-yorum: En iyi Baklava Nerede?

Tam bir baklava hastasıyımdır ve sınıfta kalmayı hak eden baklavaları yerken bile kendimi durdurmam biraz zaman alır. Fakat hem kilo alımı hem de sağlıklı beslenmek gibi kaygılarla son zamanlarda tatlılar konusunda “yiyeceksen en iyisini ye, aldığın kaloriye değsin” prensibini uygulamaya başladım. Böyle bir prensibiniz varsa bundan nasibini alacak ilk tatlıda herhalde baklava olacaktır. Lezzetinden önce tarihine bakacak olursak baklavanın Orta Asya Türkleri ile ortaya çıktığı düşünülmektedir. Zaten baklava kelimesi Türkçe kökenlidir. Ve eski Türkçe’de baklağu olarak geçer. Moğolca 'bağlamak, sarmak' anlamına gelen baγla- sözcüğünün üstüne Türkçe fiil eki -v getirilerek türetilmiş olabileceğini belirtmiştir ancak Moğolca'daki baγla- fiili de Eski Türkçe'den bir alıntıdır. Buna rağmen bir çok etnik grup baklavayı sahiplenmek istemiştir. Bunların başında da Yunanlılar gelmektedir. Yunanlılar gastris, kopte, kopton veya koptoplakos gibi eski yunan tatlılarını baklava olarak tanımlamışlardır fakat bu tatlıların hamur içermiyor olması iddiayı zaten çürütmektedir. Ayrıca Osmanlı zamanında Ramazan ayının 15. günü yeniçeriler tepsiler halinde baklava sunulmaktaydı ve bu törende Baklava Alayı olarak adlandırılmaktaydı.
Bir iş ziyaretinde Amerika’da bir alışveriş merkezinde bir
Türk ağabeyimiz tarafından işletilen bir dönerciye rastlamıştım. Tatlı seçeneği olarak baklavada vardı. Malum biz Türkler göçtüğümüz yerlerde (hadi Almanya’yı hariç tutalım) organize olmakta özürlü bir millet olduğumuzdan baklava sektörü Yunanlıların elindeymiş. Ben merak ettiğimden ötürü denedim ve bizim bildiğimiz baklavaya sadece görsel anlamda biraz benzeyebilen ve bal şerbeti olarak adlandırılan bir şerbetle tatlandırılmış Yunan faciasını yedim. Aynı şekilde İsrail’de bulunduğum dönemde Nazareth baklavasını tatmıştım ki buda bal şerbeti ile yapılan ve Yunanlılarınkine çok benzeyen bir tatlı idi.  
Bütün bunlarla birlikte tartışmasız dünyanın en iyi baklavalarının yapıldığı Gaziantep’e baklava 1871 yılında Şam’dan getirildiği söylenmektedir.
Konunun lezzet sapağına dönecek olursak Türkiye’de en iyi olarak bilinen hemen hemen tüm baklavalar Antepli ustaların elinden çıkmaktadır. Ben şimdiye kadar methini duyduğum ve denediğim 5 baklavacının maharetlerini karşılaştırmaya çalışacağım.
Ankara’da yaşayan bir kişi olarak ilk Hacıbaba baklavası ile tanıştım. Hacı Sabri Baday henüz 32 yaşında iken 1949 yılında Ankara’ya gelmiş ve Ankaralıların bu müthiş lezzet ile tanışmasını sağlamıştır. Hacıbaba baklavası tereyağını damağınızda yoğun hissettiren ve bu anlamda bir adım öndedir. Fakat hem çevredeki arkadaşlarımdan edindiğim bilgiler hem de kendi tecrübelerim son zamanlarda Hacıbaba baklavasının bir kalite düşüşüne işaret etmektedir. Umarız daha kötüye gitmeden en kısa sürede eski Hacıbaba kalitesine kavuşuruz.
Yine Ankara’da faaliyet gösteren bir baklavacı olan Karacaoğlu ise ortalama baklava kalitesinin üzerinde olmakla beraber şerbetinde glikoz şurubu içermesi ve tadında bunu iyiden iyiye hissettirmesi nedeniyle çok başarılı sayamayacağım türdedir.
Sipariş üzerine Antep’den getirttiğimiz ve yolculuk nedeniyle 1 gün gecikmeli yediğimiz İmam Çağdaş ise bu bekleme dezavantajına rağmen tam not almıştır. Bir eksiklik kutuda yer alan dilimlerden bir tanesi köşeye gelmiş ve tam olarak dikdörtgen değildi, özellikle şehir dışı siparişlerde buna dikkat etmeliler.
Yine Antep’den bu defa fırından damağımıza 10 saatlik bir gecikme ile gelen Güllüoğlu ise gerçekten şahane idi. Fakat gerk İmam Çağdaş, gerekse (eski) Hacıbaba ve Antep Güllüoğlu birbirine çok yakın olarak zirve yapmış lezzetler.
Bir başka Antep’den 1 gün gecikmeli gelen koçak baklava ise diğer Antep’lilere göre bir gömlek daha aşağıda. Eğer bir sırlama yapacak olursak;

1-       İmam Çağdaş
2-       Antep Güllüoğlu
3-       Hacıbaba
4-       Koçak
5-       Karacaoğlu

Sizlerin en iyi baklava önerilerinizi sabırsızlıkla bekliyorum

İsmet Baba Balık Restaurant, Kuzguncuk, İstanbul

İsmet Baba Balık Restaurant, Kuzguncuk, İstanbul

Öncelikle belirtmek gerekir ki mekanın yeri çok güzel. Kuzguncuk iskelesi yanında, hemen dibinizde dalgalar kıyıya vuruyorken, o dalgaların sesleri eşliğinde balığınızı afiyetle yiyorsunuz. Yanı başınızdaki denizi seyrederken balık yemenin keyfi gerçekten bir başkadır.İsmet Baba’ya bir hafta sonu İstanbul gezisi için eşim ve o zaman 18 aylık olan oğlumuzla birlikte bir öğlen vakti uğramıştık. Bunun avantajı ile denizi çok daha rahat seyredebileceğimiz bir cam kenarında oturmamız hiç de zor olmadı. Özellikle akşamları ve tatil günleri bu ayrıcalığı yaşamanın kolay olmayacağını bildirmekte fayda var. Ben kılıç balığı eşim de sarı kanat olarak isimlendirilen lüfer balığının küçüğünden sipariş verdik. Bu benim kılıç balığını da ilk tadışımdı. Gerçekten çok iyi ve kararında pişirilmişti ve lezzetine diyecek yoktu. Mutfaktakilerin bu işin ustası olduğundan şüphe yok. Aynı şekilde sarı kanatlardan da pek memnun kaldık. Fakat porsiyonların küçük  (sadece 4 ya da 5 tane sarıkanat gelmişti) oluşu da gözümüzden kaçmadı. Eşim ve bende çok aç değildik ve bu nedenle sorun olmadı fakat aç bir anımızda tek bir porsiyonla doyamayacağımızı anladık. Belki de çok basit bir işletiliyor. “Taze ve özenle seçilmiş balığı sizlere en güzel şekilde pişiriyor ve sunuyoruz ama bizden porsiyonlarımızın sizi tıka basa doyurmasını beklemeyin.“ Belki bu anlaşılabilir ve buna göre de fiyat belirleniyor olabilir fakat istemiş olduğumuz kolanın (malum gündüz vakti araba kullanmaya devam edeceğiz, o nedenle rakı değil) 250 ml lik şişelerde gelmiş olması da çok hoş değildi. Ederinin zaten üzerinde satılıyorken ve çok rahatlıkla kutu kola servis edilebilecekken bu biraz daha fazla para kazanmanın ucuz bir yolu olarak sırıttı. Garsonlardan bahsetmek gerekirse çoğu orta yaşlı sınıfında ve nedense yüzleri pek gülmeyen insanlardı. Acaba müşteri mi beğenmiyorlar yoksa genel ruh halleri mi bu ya da çok mu az paraya çalıştırılıyorlar da böylesi mutsuz görünüyorlar diye bir çok şey geçti aklımdan. Böyle bir ayrıcalıklı mekanda bahşiş vermeden ayrılmak tabii ki olmaz fakat bu durumu müşterinin kararına bırakmadan hesaba eklenmiş olarak gelmesi bir başka eksiklik. Mekanda kredi kartının geçmiyor olması ise yine bir ticari uyanıklık fakat bu duruma gelinebilmiş olması da mekanın ne kadar çok müdaviminin olduğunun ve bir anlamda kalitelerinin göstergesi. Fakat sis siz olun cüzdanınızda nakit olmadan gitmeyin. Neyse ki bu benim önceden bildiğim bir durumdu da problem yaşamadık.
Fiyatlardan bahsedecek olursak Mayıs 2011 tarihinde;
Levrek/çipura: 23 TL
Kılıç: 32 TL
Sarıkanat: 30 Tl
Kalkan: 48 TL 

+ ları...
  • Balık işini gerçekten çok iyi biliyorlar ve uzmanlar
  • Mekan lokasyon olarak harika bir yerde
  • Arkadaşlarla oturulacak bir rakı sofrası için biçilmiş kaftan

- leri...
  • Porsiyonlar küçük, doymak için gidecekseniz daha çok para harcamayı göze alın
  • Kredi kartı geçmiyor ve hesap bahşiş iliştirilmiş bir şekilde geliyor
  • Biraz daha güler yüz iyi olurdu